/38/

2.7K 103 0
                                    

Sabaha güzel haberlerle başlamıştık. İlk olarak, annemin günaydın demek için beni aramasıyla damat-kaynana ve gelin olarak kahvaltı yapmıştık. Kahvaltı için anneme gitmiş, orada bana gelen bir telefon sayesinde de iş görüşmesine geçmiştik.

Saysal Holding'in yeni iç mimarı olarak, ki departmanın en yetkilisi bendim, işe başlamıştım. Yaşamın güzelleştiğini hissettiğim bu güzel gündeyse yemeğimizi dışarıda yemeye karar vermiştik.

Babam konusunda herhangi bir gelişme olmaması beni tedirgin ediyor olsa da her şeyin yoluna gireceğine yeniden inanmaya başlamıştım. En azından, kendimi özgür hissettiğim yeni bir alan oluşmuştu benim için.

"Ne yemek istersin?" diye sorduğunda menüye bakmaya ve uzun uzun bugün yaşanan güzellikleri düşünmeye devam ediyordum.

"Bilmiyorum, Hazer. Sanırım her şeyden bir tane isteyip hepsini yiyeceğim."

Dudaklarından küçük bir kahkaha fırladığında patlayan bir flaşla kafamızı aynı anda sağa çevirdik. Genç bir kadın ikimizin resmini çektiğini saklayamamıştı.

"Sildirmek ister misin?"

"Gerek yok, gizli bir şey değil sonuçta." diyerek gülümsedim. "Biraz etkileşim toplar, iyi olur."

Gelen garsona serpme kahvaltı söyledik. Yanına da neredeyse bütün sıcak yemekleri eklemiştik. Ama henüz çaydan bir yudum bile alamadan telefonum çaldı.

"Milena hanım, merhaba. Ben komiser Utku Çalışkan. Babanızla ilgili bir gelişme oldu."

Devamını soramadım. Merkezde görüşmek üzere sözleştiğimizde hızlıca kahvaltı yapmış ve neşemizi dağıtmamaya çalışarak hesabı ödemiştik. Yani, işe yeni başlayan ben olduğum için ben ödemiştim.

Hazer arabayı kullanırken onu izlemek dünyanın en güzel hislerinden biri olabilirdi. Öyle ki, dünyanın diğer şeylerinden somutlanmış gibi oluyordum. Belki bana doğru düzgün bakamıyordu bile ama yanımda duruyordu. Üstelik yanımdan gitme şansı da olmuyordu. Öylece sürüyordu. 

"Karavan almamız gerek." dedim birden. 

"Alalım." 

"İçini de biz yapalım mı?"

"Yapalım güzelim." 

Uzanıp elimi tuttuğunda sıcacık bir gülümseme bahşettim ona. Ama maalesef ki gülümsemem geleceğimiz yere varana kadar sürdü. 

"Ne olursa olsun yanındayım." dediğinde başımı salladım. 

"Teşekkür ederim. Sen olmasaydın-"

"Mi'lena... Mi'lena'm. Bunu söylemen kendine haksızlık olur. Sen gördüğüm en güçlü kadınlardan birisin. Ayrıca çok güzelsin. Ben olmasaydım da sen her şeyin üstesinden gelebilirdin güzelim."

"Teşekkür ederim." dedim bir kez daha. Sonra elimi tutarak merkeze girmemizi sağladı. Komiserin odasına gittiğimdeyse beni bekleyen kişi avukatımdı. Hazer, kendi avukatının bir arkadaşıyla görüşerek benim için uygun olduğunu düşündüğü kişiyi çağırmıştı. 

"Söylediğimiz gibi..." dedi komiser tüm konuşmayı özet geçerek. "Babanız şu an tutuklu. İlk mahkemeyle birlikte hakim karşısına çıkacak. Sizler de hazırlanın. Duruşmaya mutlaka katılmanız gerekiyor." 

"Elbette." dedim sakince. 

Odadan çıktıktan sonra anneme mesaj atmıştım. Parmaklarım titriyordu, sesim de titriyordu. Bir kız çocuğunun babasıyla bu duruma düşmesi ne kadar kötüydü. Onu evimin salonunda görmek isterdim mesela, parmaklıkların ardında değil. Annemle babamı en çok hangimizin sevdiği konusunda tartışmak isterdim. Mahkemede ne söyleyeceği hakkında değil. 

Babalar kızlarına ne çok zarar veriyordu. 

Kocalar, karılarını ne çabuk kırabiliyordu, onlara nasıl zarar veriyordu?

Yeniden arabaya bindiğimizde Hazer'e bakma nedenim de buydu. Asla böyle biri olmayacaktı, bundan emindim. Üstelik ben olmasam bile benden iyi bakardı çocuklara.

Güzel bir kalbi vardı.

"Mahkemeden sonra... Uzaklaşalım biraz buralardan." dediğinde başımı salladım. "Olur. Annem de teyzemin yanına gitmek istiyordu. Tanışırsın sen de, olmaz mı?"

"Olur." dedi.

Sonra güneşin bulutların arkasına saklandığı bu şehirde, bir arabanın yan koltuğunda duran adam tüm ülkeyi ısıtacak bir gülüşle baktı bana. 

"Nikah tarihi alalım gitmeden." 

Kıkırdadım. "Alalım." dedim yalnızca. 


MAGAZİN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin