/20/

6.8K 249 12
                                    

SELAMLAAAR! 

Günün ikinci ve son bölümüyle karşınızdayım. Hazer ve Mi'lena beni bitirdiler bu bölüm. 

AY AY AY AYYY!  ÇOK TATLILAR BUNLAR!

Neyse, SAKİNİM. Tekrar teşekkür ederim hepinize. Birkaç gün içinde okunmalar öyle hızlı arttı ki sevindim baya. Bu esnada yeni yazmaya başladığım "Bedenimi Çiz" adlı texting'e hepinizi bekliyorum. Ancak onun yetişkin içerik olduğunu belirtsem iyi olacak sanırım. 

Birazasli iyi okumalar diler! (Beni de takip etmeyi unutmayın lütfen ♥)



"Özür dilerim." dediğimde salonda oturuyorduk. Buraya nasıl geldiğimizi hatırlayacak durumda değildim çünkü duygularım çoktan beni ele geçirip yönetmeye başlamıştı. Aslında nasıl geldiğim bile belli belirsizdi. Tek istediğim şey anlaşılabileceğim birinin yanında olmaktı, fazlası değil. 

"Bu sekizinci özür dileyişin, Mi'lena." dedi Hazer. 

Hala kollarının arasındaydım, beni sımsıkı sarıyordu. Alkole bulaşan şampuan kokusunu solumak bile kendime gelmeme yardımcı olamıyordu. Canım hala yanıyordu, berbat haldeydim.

"Ama özür dilerim." derken yine ağlamaya başladım. Belimdeki eli sıkılaşırken diğer elini saçlarıma götürüp kendine iyice çekti beni. 

"Artık ağlama." Başımı yukarı aşağı sallayarak burnumu çektim. Sonra da göz yaşlarımı silerek derin nefesler almaya çalıştım. 

"Beni zaten korkuttun, şimdi de üzüyorsun." 

Oysa ki sen bana çok iyi geliyorsun, demek istedim ama konuşamadım. Buna hakkım yok gibi hissediyordum. Bok gibiydim. Bana attığı mesajlara cevap bile verememiştim. Üstüme düşmesini beklemiyordum, benim yüzümden kendini kötü hissetmesine de katlanamıyordum. 

"Özür-"

"Mi'lena, yeter bence." Yine başımı salladım. 

İyi ki vardı, iyi ki bana sarılıyordu böyle. Ona çok haksızlık etmiştim, bunu yeni idrak ediyordum ama elimde değildi ki. 

"Çok kötü şeyler oldu." dedim mırıltıyla. Hatırlamak bile istemiyordum. Yine de Hazer'in açıklamayı hak ettiğini düşünen tarafım baskın çıktı. Zor da olsa kendimi ifade etmeliydim, o zaman belki kalbinde açtığım yaralar iyileşirdi. 

"Anlatmak zorunda değilsin."

Al işte, bu kadar iyi olmak zorunda mısın?

"Anlatmalıyım..."

"Anlat o zaman." Ah o sesi... İzlediğim filmlerinde böyle hissettirmiyordu. Kalbim yerinden çıktı çıkacak hale geldi. Beni sakinleştirmek için öyle naif konuşurken etkilenmemek mümkün değildi ki.

"Annemle babam... Ayrılıyorlar." dedim dan diye. Daha fazla uzatmam mümkün değildi çünkü olayın özü buydu. "Zaten geçinemiyoruz babamla ama ayrılmalarına hazır değildim. Annem çok yıprandı, onun için çok üzülüyorum. Boşanmak isteyip istemediğini sorduğumda bana istiyorum dedi. Öyle bir istiyorum dedi ki ölüyorum sandım. Tek dayanağı bendim, çok çaresizdi, belki ben sormasam sesi bile çıkmayacaktı." Derin bir nefes aldım. Bir anda bu kadar hızlı konuşmayı beklemiyordum sanırım. 

"Baban zor biri." dedi yalnızca. 

"Zor değil, kötü biri." Bunu, kendime ilk itiraf edişimdi. 

"Seni üzmesine izin verme, Mi'lena. Üzülmemen için ne gerekiyorsa yapacağımı biliyorsun, değil mi?"

"O yüzden buradayım." derken buldum kendimi. "Hazer... Sen babamın vermediği sevgiyi veriyorsun bana. Dedin ya mesajlarda..." Duraksadım, ailesi hakkında söylediği cümleyi tam hatırlayamadım ama hissettirdiği acı yüreğimi dağladı. 

"Aile olmayı herkes beceremez. Çevremde gördüğüm en mutlu evlilik 3 sene sürdü." Derin bir nefes alırken başımı boyun girintisine soktum iyice. Konuşmasam da beni anlıyordu, içimdeki yaralar kanamayı bırakmıştı bile. 

"Bana cevap verseydin seni almaya gelirdim." dedi Hazer. 

"Babam eve geldiğinde tartıştık. Sonra ben de çıktım evden, sana yazdım zaten."

"Bir şey yaptı mı size?" diye sordu. Haykırarak ağlamak istedim. Annemi bile düşünüyordu ki bu ona olan hayranlığımı kat be kat arttırmış durumdaydı. 

"Sadece bağırdı. Boşanmayacağını söyledi. Her şeyin benim başımın altından çıktığını söyleyerek seni öne sürdü."

Seni bizden başka kimse sevmeyecek, kendini kandırma, demişti babam. Çok ağırıma gittiğini söyleyemedim. Hazer'e yanlış bir şey anlatsam eve gider de babamı dövermiş gibi hissediyordum. Çünkü çok gergindi. Kollarımı sardığım bedeninde her kasının nasıl sıkı olduğunu anlayabiliyordum. 

"Umarım benim hakkımda ne söylediyse umurunda olmamıştır." Cevap vermedim, yalan söylemektense susmak her zaman en iyi seçenekti. "Mi'lenaaa!" dedi uyarıcı bir tonda. "Sakın bana bunun için ağladığını söyleme."

Yakalandım. Tam olarak ağlama sebebim buydu. Tartışma yaşanırken yalnızca babama karşı öfkeliydim ama konu Hazer'e gelince nasıl olduysa ağlamaya başlamıştım. Zaten daha fazla dayanamayacağımı bildiğim için evden pat diye çıkmıştım. Annemi orada bırakmak büyük bir hataydı ama düşünememiştim ki!

"Söylemem." diye mırıldandığımda saçlarımın arasında dudaklarını hissettim. Öpmesine rağmen geri çekilmedi, dudakları hala oradaydı. Gittikçe mayışıyordum, öyle dinginleştirdi ki beni uykum geldi. Ani ruh hali değişiklikleri de cabasıydı.

"Mi'lena... Mi'lena'm." dedi. Biraz geri çekildikten sonra kısık sesle devam etti.

Bu adam beni öldürmek istiyor olabilir mi?

"Benim küçük sevgilim..." 

Nefes almayı bıraktım. Sevgilim mi?

"İnan bana kalbimde öyle bir yerin var ki, bir kez görsen dünyadaki tüm sevgilere sırtını çevirirsin. Seni fark bile etmeden öyle çok sevmişim ki bu kadar kötü durmasan herkesi yakmaktan çekinmezdim. Buna rağmen babanın sözlerine mi üzüldün?"

Kıpırdayamadım. O da bunu fark etmişti ki saçlarımdaki elini yüzüme kaydırdı, iki parmağıyla başımı kaldırarak gözlerinin içine bakmamı sağladı. Salonun loş ışığında ona bakmak sanki ilk kez görüyormuşum gibi hissettirdi. Sanki bunca zaman gözlerim işlevsizdi de, bu iki gözü görünce anlam kazanmıştı.

"Üzülme." dedi usulca. İçime işledi sözleri. "Dayanamam sana." 

İç çekmeme engel olamadığımda dudakları kıvrıldı. Hemen sonra "Seni uyutalım." diye yerinden kalktı. Uzattığı eli tutarak eşlik etmeye başladığımda sadece ellerine dokunmak yetersiz geldi. Az önce neredeyse tüm bedenini hissettiğim için olsa gerek, ellerinin ellerimde olmasındansa belimde olmasını istedim. Ait olduğu yerde. 

Kendi odasına girdiğimizi içerideki dağınıklıktan anladım ama umursayacak halde değildim. Zaten koridorun ışığından dolayı odayı yarım yamalak görüyordum. Ben içeri ilk adımı attığımda odasında kalamayacağımı söyleyecek olsam da alnımdan öpmesiyle olduğum yerde kalakaldım. 

"Uyu biraz, yarın konuşalım." diyerek çıktı gitti. Kalakaldım arkasından bakarken. İçeri karanlık olmuştu, eksikliğinde üşümüştüm ama kıpırdayamamıştım bile.

Ruhum, diyorum. O da çıktı gitti. Şimdi ben neyim? Ruhsuz bir beden mi? Hayır hayır, şimdi ben şey oldum...

Sanırım aşık.

MAGAZİN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin