Bir günde 250 tıklanma yaşandı, kalbim diyorum dayanmaadı. Sizleri seviyorum. Oy ve yorumları unutmayınız, gün içinde aksiyonlu yeni bölümüz gelecek. 💜
Hazer'in yatağında uyumak Hazer'e sarılarak uyumak gibiydi. Gibiydi diyorum çünkü dün bana sarıldı. Hem de eve girdiğim andan itibaren. Şişmiş gözlerim korkunç dursa da neredeyse öğlen olan saate bakıp odadan çıkmak zorunda kaldım.
Telefonum arabadaydı, sanırım arabanın anahtarı da arabadaydı. Hay aksi...
Yaşadığım şeylerin rüya olmadığını odaya tekrar baktığımda anladım. Beyaz çarşafların üstünde beyaz bir yorgan vardı. Çift kişilik yatağın hemen yanında lacivert bir komidin, aynı tonlarda bir kısmı aynalı dolap, oda içinde giyinme odası, boş duvarın bir bölümünde lacivert tonlarında soyut bir tablo yer alıyordu. Tablonın altında duvara montelenmiş raflar, içinde de birkaç kitap ve dosya vardı.
Kapıyı açıp dışarı çıktığım anda sesini duydum. Bekleyerek konuştuğundan olsa gerek telefondaydı. Sesi takip ederek L şeklindeki koridoru aşıp mutfağa ulaştım.
"Tamam Meral... Avukatla sen görüş... Hayır Meral... Akşam gelmeye çalışırım... İptal etsinler o zaman Meral!.. Yanımda Meral, uyuyor Meral, daha fazla konuşacak mısın Meral?"
Adımlarımı duymuş olacak ki öfkesi hemen dindi. Dünkü kıyafetlerinden arınmıştı sanırım. Nemli saçlarını karıştırırken bana göz kırptı ve yüzünde güzel bir gülümseme oluştu.
"Günaydın Meral." dedi sonra da dilini ısırdı.
"Sana demedim Meral... Mi'lena uyandı Meral, ona söyledim. Kapat Meral, kapat."
"Günaydın." dedim az önceki hareketine gülerken. Hazırlanmış kahvaltı masasını görünce de "Ne gerek vardı?" diye sordum. Ancak hiç oralı olmadan dolaba uzandı ve iki ince belli çay bardağı çıkarıp tezgaha koydu. Çaycıdan aldığı demliği bardağa götürürken "Otur hadi." demişti.
Ben çay sevmiyordum, o gün de yokluktan içmiştim. Magazinin gündemine oturmama neden olan bir hareketle sonuçlansa da kahvaltılarda hep kahve veya su içerdim. Tabii onu bozmadım, sanırım bugünden sonra çay da severdim.
"Güzel olmuş." dedim direkt.
"Karadenizli değiliz ama biz de anlıyoruz bir şeyler." Önündeki tabağa kahvaltılıkları doldururken ara ara bana bakıyordu. Bense onu izlemekten dolayı yemek falan yemiyordum. Kalbim hala kırıktı, hiç ama hiç iyi hissetmiyordum.
"Mi'lena?" dedi ben ona daldığımda.
"Pardon." Ne için söyledim bunu?
"İyi olacaksın."
Sanırım kalbime dokundu. Bana iyi olup olmadığımı sormadı çünkü iyi olmadığımı biliyordu. Bu yüzden iyileşeceğimi ve belki de kendisi iyileştireceğini düşünerek iyi olacağımı söyledi. O böyle bakarken nasıl iyi olmazdım ki?
Oturduğu yerden kalkıp tabağıyla birlikte yanıma geldi, sonra da hiç beklemeden benim boş tabağımla elindekini değiştirdi. Gözlerim açık ne yaptığını sorgularken "O bitecek." dedi ve yerine geçti. Bu kez tabağı kendisi için doldurdu.
"Bakma öyle mirket gibi."
"Ne?" Benzetmesine güldüm. Elime çatalı alırken konuşmaya devam ediyordu.
"Mirket gibi bakıyorsun. Hayır, çok güzel bakıyorsun. Mimiklerinin böyle olduğunu bilseydim inan ilk mesajından sonra gelip seni kaçırırdım."
"Abartma Hazer."
"Yemeğini ye."
Utanmıştım işte. Yanaklarım kızardığı için biraz daha beni izledi ve yemek yemeye devam etti.
"Japonya'ya gelecek misin?" diye sorduğunda içtiğim çay boğazımda kalacak gibi oldu. Sesli de olsa yutkunarak olası bir ölümün önüne geçtim.
"Annemi bırakamam." dedim doğrudan. Başını salladı.
"Sen ne için konuştun Meral'le? Yani avukat dedin."
"Önemli değildi." diyen sesi öyle bıkkın çıktı ki önemli olduğunu anladım.
"Hazer-"
"Mi'lena, senin sorunlarını çözelim. Sıra benimkine de gelir zaten." Hiçbir şey söyleyemedim. Kahvaltıyı birlikte kaldırdıktan sonra salona geçtik ve yenilediğimiz çaylarla birlikte oturmaya başladık.
"Dün için teşekkür ederim."
"Özürlerin bitti şimdi de teşekkürlerin mi başladı Mi'lena?" Alt dudağımı ısırırken bacak bacak üstüne attığı koltuğun diğer kenarından telefonunu aldı eline. Saate bakıp ekranı kapattığında jeton düştü. "Ha, gitmek istediğin için öyle söyledin."
Başımı salladım. "Daha fazla kalamam."
"İşe mi gideceksin?"
"Eve uğramam gerekiyor. Şirkette devam etmek istediğime emin değilim."
"Sana güzel bir ofis açabiliriz, iç mimarı sen olursun." diyerek göz kırptı. Bilmiyordu ki, babam o ofis batana kadar benimle uğraşırdı. Çünkü kızıyla değil düşmanıyla yaşıyordu evde(!)
"Olur." Hayallerini yıkmak istemedim. "Önceliğim bu değil tabi."
Telefonu çalmaya başladığında kaskatı kesildiğini hissettim. İşte, kötü bir şeyi vardı bunu biliyordum. Avukat işi her neyse, nereye gitmesi gerekiyorsa mutlaka bir sorun vardı. Üstelik önceliğini benim sorunlarım yapıp hayatında ondan daha değerli bir alana sahip olmak da istemiyordum.
"Hazer?" dedim kilitlenen bakışlarını çekebilmek için.
"Mi'lena..." Bana bakarken telefon sustu.
"Ne oldu? Kim arıyor?" Merak değildi, endişeden sormuştum.
"Baban arıyor."
Ve telefon yeniden çaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAGAZİN | Texting
RomanceMagazin: "Ünlü oyuncu Hazer Beylerbeyi ve başarısıyla öne çıkan iç mimar Milena Serengil magazini ele geçirdi. Birliktelikleri akıllarda soru işareti bırakan çiftin uyumu hayranları tarafından çok beğenildi. Kısa zamanda müjdeli bir haber bekleyen b...