/29/

4.7K 197 3
                                    

Okunma sayısı bu bölümden sonra 8K olacak. Biraz ara girdi ama 40'lı bölümlerde final yapmayı düşündüğüm için sindirerek yazmak istedim. İyi okumalar 💜

//

Günler hızlı geçiyordu ve ben sanırım bu günler hızlı geçsin istemiyordum. İki nedeni vardı: Birincisi kesinlikle anneme hâlâ ulaşamamız olmamızdan kaynaklanıyordu. Ne telefon ne de adres vardı elimizde. Babama suç duyurusunda bulunsak bile avukatları sürekli olarak işleri yavaşlatacak prosedürler uyguluyordu.

İkincisi... Hazer bugün gitmişti. Uyandığımda avucumun içinde küçük bir not vardı.

"Hemen geleceğim." yazıyordu. Oysa ki Japonya'ya gitmesi ve gelmesi birkaç gün sürecekti. Biliyordum.

Giderken beni uyandırmamıştı. Veda etmemişti. Belki kendimi tutamayıp ağlayacağımdan çok emindi çünkü notu görür görmez ağlamaya başlamıştım ve ona bir mesaj atmıştım.

"Lütfen, hemen gel."

Neyse ki vakit geçirecek çok işim vardı. Hazer gitmeden önce bana bir ev kiralamış ve bugün temizlik şirketinden gelenler olacağı için eşya seçmeye başlamıştım. Kendime online kataloglar indirdikten sonra bir yandan Hazer için, diğer yandan annem için ev dizayn ediyordum. Annemin olayı daha kolaydı çünkü kendi param olduğu için kafama göre alışveriş yapabiliyordum ama Hazer'e eşya seçerken öylece kalmıştım.

Kartını ve şifresini dün bana vermişti. İstediğimi almamı söylemişti ve mümkünse o gelene kadar bu evi baştan yapmamı istemişti. Bu yüzden annem için sipariş verebilmiştim, kendi tanıdığım iki şirketle konuşup eve usta bile çağırmıştım ama içinde bulunduğum ev konusunda aklımda bir fikir yoktu.

"Sevgilim." diyerek telefonu açtı Hazer. Eğer uyumuyorsam onu aramamı istemişti çünkü arada 6 saatlik bir zaman dilimi vardı. Burada hâlâ geceydi ama orada gün doğmuş sayılırdı.

"Sevgilim." dedim ben de özlemle. "Yine uzaklara düştük, bu çok sıkıcı."

Derin bir nefes aldığını duydum. "Çok uzak değiliz."

"Yalnızca binlerce kilometre var." dedim göz devirirken. "Kıta değiştirmiş olabiliriz ama uzak sayılmayız."

"Kalbimde olduğunu bilmiyormuş gibi konuşuyorsun." Yumuşadığımı hissederek alt dudağımı ısırdım.

"Özür dilerim." dediğimde güldü. Uzakta değilmiş gibi, her zamanki romantikliği üzerindeydi. Sanırım kendimi iyi hissetmem için böyle davranıyordu çünkü benim çenem titremeye başlamıştı.

Bugüne kadar hep sağlam durmuştum. Tek başına o kadar iyi olduğumu düşünüyordum ki bir ağaçta incecik bir dal olduğumun farkında değildim. Sonra o ağacın kökleriyle, Hazer'le tanışmıştım. Kendimi sağlam sanarken aslında tek yaptığımın tutunmak olduğunu görmüştüm.

"Neler yapıyorsun?" diye sorduğunda kendime gelmek adına yutkundum. Ağlarsam orada kalmayacağını, yanıma kadar geleceğini biliyordum ama sette işler öyle kolay yürümüyordu.

"Eşya seçiyorum."

"Hmm... Demek eşya seçiyorsun. Ben çoktan inşaat başlamıştır sanıyordum."

"Hayır." dedim yaramazlık yapan bir çocuğu andıran sesimle. "Aslında anneme eşya söyledim ve bugün temizlik bitti. Mutfak dolaplarını değiştirdiler ama sana hiçbir şey seçemedim."

"Hiç mi?" derken biraz şaşkındı. "Neden?"

"Bilmiyorum ki, çok güzel olsun istiyorum ama hiç çok güzel şeyler bulamadım. Rengine bile karar veremedim. Fiyatına da öyle."

"Bir kere, fiyatını düşünmemeni sağlayacak kadar param var. Rahat harcamazsan tüm paramı senin hesabına aktarmak zorunda kalırım."

"Sakın!" diyecektim ki sözümü kesti.

"İkincisi, yatak odamda biraz bordo olsa fena olmaz. Sana yakışırdı." Baştan sonra bordo kesildiğimi hissettim.

"Hazer..." dediğimde küçük bir kahkaha bahşetti bana.

"Yanında olsaydım o kırmızı yanaklarını öperdim." Duraksadı. "Kırmızı dudakların da olabilirdi."

"Olabilirdi." dedim yanıtsız kalmaması için ama kalbimin çok hızlı çalışması beynimi durdurmuştu. "Neyse ki burada yoksun."

"Ve neyse ki, hemen geleceğim." Arkadan adını bağırdıklarını duydum. Kapatması gerekiyordu, çekimler başlayacaktı.

"İşin var, gitsen iyi olacak." dedim zor da olsa. Hiç kapatmasını istemiyorum ya...

"İlk fırsatta arayacağım. Sen de uyu, olur mu?" dediğinde başımı sallar gibi yaptım.

"Uyurum. Zaten yatak sen kokuyor diye her işimi burada yapıyorum."

"Kazaklarımı da giy." dedi. "Sana keşke kazak almasaydık, hep benimkileri giyerdin."

Üzerimde zaten onun kazağı vardı. Yakalanmış gibi omuzlarımı indirip kaldırdım ve uzattığım bacağımdaki taytın kenarındaki taşlara dokundum.

"Sen gibi kokuyorlar." dedim ve bu kez gözlerimden bir yaş aktı. Durduramadım.

Hem annemi hem de sevdiğim adamı çok özledim. Dayanamayacağım sandım.

"Bende de sen gibi kokan bir kazak var. Odaya gidince ona sarılacağım." Derin derin nefesler aldım.

"Kapat artık, yoksa başına iş alacaksın." dedim sakince.

"Öpüyorum seni." dedi.

"Öpüyorum seni." dedim.

Nereden öptüğümüzü söylemedik.

MAGAZİN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin