Oğuzhan'a bir kaç kez mesaj atmıştım geri dönmemişti. Yasin abiye nereye gittiğini söylememişti. Benim evde endişeli bir şekilde dolaşmam herkesin moralini bozmuş gibiydi.
" Elif hanım ne oldu bir sorun mu var?" Yasin abi ne yapacağını bilememiş gibiydi.
" Oğuzhan nereye gitmiş olabilir?" biraz endişeli bir şekilde dudaklarımı dişliyordum. Dudaklarımı gittikçe daha sert dişliyordum. Oğuzhan'ın bu söylediği kalp kırıcı şeyi bir şekilde böyle kendime zarar vererek hissetmemeye çalışıyordum.
" Eğer bir şeye gerçekten sinirlendiyse yalnız kalmak isteyecektir. Düşünmek için. Belki biraz onu kendi haline bırakmanız iyi olabilir." kendi haline falan bırakamazdım. Bu beni daha çok delirtirdi. Hiç böyle evden gitmemişti.
" Nerede yalnız kalacak? Nereye gider?" ısrarcı tavrım biraz Yasin abiyi germişti.
" Elif hanım bilmiyorum. Oğuzhan bey arabasını alıp kendi gitti. Arayabilirsiniz." kendi işi olduğunda tabi Yasin abiye haber verir miydi vermezdi. Sinirle telefonuma sarılmış Oğuzhan'ı tekrar tekrar aramıştım. Açmıyordu. Açmıyordu işte. Bir kaç tane mesaj atmıştım. Yasin abiyi olduğu yerde bırakıp odama geçmiş odanın kasvetli havasına doğru gözlerimi dikmiştim.Telefonumu sinirle yatağın üstüne fırlatıp odadan bir çırpıda çıkıp Düldül'ün yanına gitmiştim. Öfkem bir anda geçmeyecekti. Akşam mutlaka eve gelecekti. Başka nereye gidecekti ki! Gelince onunla konuşacaktım.
Kafamı dağıtmam gerekiyordu. Mantıklı bir şekilde düşünemiyordum şu an. Bir terapiye ihtiyacım vardı. Oğuzhan'ın şu an ne yaptığı umrumda olmayacaktı. Böylesi daha iyiydi. Bu sefer abartmıştı. Geri gelecekti. O zaman ben onu nasıl süründürecektim. Düldül'ün yanına vardığımda onun yelesini okşamaya başladım. İpeksi kılları dokundukça rahatlatıyordu.Beni görünce hemen kişnemişti. Güneş yavaş yavaş batıyordu. En güzeli ikindi güneşiydi. Düldül'le uzaktaki o manzarada güneşin batışını izleyip rahatlamak istiyordum. Böylece biraz onu sürmek kafamı boşaltırdı.
Düldül'ü yerinden çıkarken etrafa bakınıyordum. Sanırım çalışanlar çoktan gitmişti. Sadece atların sesini duyuyordum. Etrafta bir sakinlik vardı bugün. Hafif hafif rüzgar esiyordu.
" Oğlum biraz senle dertleşelim mi? Oğuzhan yine saçmalayamaya başladı." onun üzerine artık tek hamlede tırmanabiliyordum. Oğuzhan bana hep eğitim vermişti. Beni daha iyi eğitmişti bu süreçte. Aslında kendimi nasıl korumam gerektiği konusunda bazen benimle boks bile yapmıştı. Bana bildiği şeyleri hiç çekinmeden öğretmişti. Ben de ona öğrendiğim şeylerin hepsini aktarmaya çalışmıştım. Çok çalışkan biriydi ama bazı huyları işte beni üzüyordu. Onun olgun olduğunu düşünürken çocuksu hareketleriyle karşılaşmaya başlamıştım. Ama nazını hep bana yapıyordu. Küçük şeylerden alınıyordu. Düldül ritimli bir şekilde koşarken onu ilerideki tepelere doğru sürmeye başladım.
Rüzgar tatlı tatlı yüzümü yalayıp geçiyordu. " Düldül senin koca bebek yine bana kızdı bu sefer benden ayrılmak istiyormuş. Neden çocuk yapmak istemiyorum diye!" bu konuyu kendime hatırlattıkça daha da sinirleniyordum.
" Ne demek yani beni tatilden geri getiriyor sonra takım elbisesini giyip evden gidiyor bir de üstüne arıyor ayrılalım diye! Ne demek bu ağzına sıçayım demek mi! Ne yani! Ne istiyor benden! Tamam yani şimdi kötü bir şey istediğinden değil. İkimize ait bir şeyler istiyor. Baba olmak istiyor ama ben daha onunla vakit geçirmek istiyorum. Aslında ona iyilik yapıyorum. Sonra benimle ilgilenmiyorsun diye kızacak. Niye saçma küçük şeylerden kavga çıkarıyor. Bahane mi arıyor? " içimi Düldül'e boşaltırken yine o uçurumun kenarına gelmiştim.
Buradan güneşin batışı harika gözüküyordu. Oğuzhan burayı sevmiyordu. Buraya geldiğimizde hüzünleniyor ve dalgın dalgın bakıyordu. Birden sesler duymaya başlamıştım. Telin arkasından bir hışırtı geliyordu. Sonra bir ağlama sesi duymuştum.