Sabah uyandığımda yanımın boş olduğunu hissettim. Daha çok uyumak istiyordum. Mert gittikten sonra bir daha gelmemişti. Aslında onunla uyumak istemiştim.Kalkıp üstümü değiştirmiştim.Hava çok sıcaktı. Uzun saçlarımdan dolayı terlemiştim. Üstüme ip kollu altıma şort giymiştim. Saçlarımı topuz yapıp ter olan yerlerimi ıslak havluyla silmiştim. Kolum çok ağrımıyordu. Geçmişti bence. Gözlerim çok uyumaktan şişmişti. Peki Mert nerdeydi?
İçeriden bir ses geliyordu. Sesleri takip edip oturma odasına gitmiştim. Etrafta kutular dağılmış Mert oturma odasındaki televizyona PlayStation'ı kurmuş oyun oynuyordu. Yerde oturmuş sırtını koltuğa yaslamıştı. Bir tarafında kahve bardağı vardı. Oyunu bittiğinde eline çikolata kavanozunu alıyor bir çocuk gibi kendi kendine kaşık kaşık çikolata yiyordu. Onun bu çocuksu halini izlemek hoşuma gitmişti. Sanırım PlayStation'u yeni almıştı. Evde kalmanın keyfini çıkarıyordu. Onun yananı sessizce yaklaşıp onu izlemeye devam etmiştim. Eline tekrar oyun konsolunu almış yarış oyunu açarken bende oynamak istemiştim.
" Günaydın." Deyip onun bağdaş kurarak oturduğu kucağına oturmuştum. Mert şaşkın bir şekilde ne yaptığıma bakarken sırtımı onun göğsüne doğru yaslamıştım. Ellerini öne getirip birlikte konsolu tutmaya çalıştım." Bana da öğret." Onu ellerinin üstüne ellerimi koymuştum ama bu sefer o bana yardımcı olmuş ellerimi konsolun üzerine yerleştirmiş o büyük elleriyle ellerimi kavramıştı. Çenesini omzuma yerleştirip bana ne yapacağımı söylemeye başlamıştı. Altıma bacakları biraz hareket etmiş bağdaş kurduğu bacaklarını bir v şeklinde açıp beni kendine daha çok çekmişti.Bende bağdaş kurmuştum. Arkamda onun sıcaklığını hissediyordum.
Oyunu başlatmadan önce bir kaç dakika ellerini ellerimin üzerinde gezdirdi. Sıcak nefesini kulağımda hissediyordum. Birlikte oyuna konsantre olduğumuzda karnım sesler çıkarmaya başlamıştı.
" Bir kaşık çikolatadan versene." Mırıldanırken gözlerimi ekrandan ayırmıyordum. Oyun çok eğlenceliydi. Tam yeni alışmışken bırakmak istemiyordum. Mert benim ellerimi bırakıp kendi yediği çikolatadan kaşık kaşık ağzıma vermeye çalışıyordu.
" Dur dur çarpacacağım." onun kulağımın dibindeki kıkır kıkır gülüşünü duyabiliyordum. Kaşık biraz burnuma biraz yanaklarıma Mert ağzımı bulana kadar her yerime çikolata bulaştırmıştı.
" Al işte çarptım! Döndüremiyorum yardım et." Mert elindeki çikolata kutusunu bırakıp bana çarpan arabamı çıkarmam için yardım ediyordu. O an aklıma Merve anne gelmişti.
"Annenler barıştı mı?" Merakla sorarken biraz başımı arkaya doğru çevirmiştim. Mert pür dikkat ekrana bakıyordu.
" Barıştılar galiba. Annem aramadığına göre... Ama bir ara şirkete gitmem gerekecek. İçim rahat etmiyor. Babam yaşlandı. Tüm yükü ona bırakmak istemiyorum. Tamam ona kızıyorum ama sayesinde en iyi hayatı yaşadım. İnsan nankör olmamalı."
Mert'in yüzünde ciddi bir ifade vardı şimdi. Başımı onun göğsüne doğru yaslayıp onun yarışını izlemeye başladım. Haklıydı. Mert para konusunda hiç sıkıntı çekmemişti. Her şeyin bir bedeli vardı. Daha ağır yük onu bekliyordu. Onun kırmızı model arabası aklıma gelmişti. Az kalsın beni eziyordu. Bence Mert arabaları seviyordu. Mert'le karşılaştığımız dönemleri ona söylememiştim.
" Sen düşünceli bir çocuksun Mert." Derin bir iç çektiğimde onun gibi birine sahip olduğum için bir kez daha mutlu olmuştum. Onunla hep böyle huzurlu yaşamak istiyordum.
" Bazen fazla düşünceli olmak da iyi değil Esra. Kendin daha çok üzülüyorsun." belki insanına göre ve yerine göre nerede ne konuşacağını bilmek gerekiyordu. Onunla yüz yüze gelecek şekilde oturup elindeki konsolu alıp bir köşeye bıraktım. Mert düşünceliydi. Yine dalıp gitmişti.