Geçmiş Zamanlar
Hasteneye gelmekten nefret ediyordum. Annemle yine hastaneye gelmiş bazı işlemler için kan testi yaptırmıştım. Bugün öğrendiğim şey sanki yıllar boyunca kalbimde derin bir yara gibi kalacaktı. Bunu öğrenmek annemi de kısa bir şoka sokmuştu. On sekiz yaşımda kısır olduğumu öğrenmiş ve bunun ne demek olduğunu doktordan dinleyince ne düşüneceğimi bilememiştim. Tesadüfen öğrendiğim bu gerçek en çok annemi üzmüştü.
Bazen duyuyordum hamile olamayan kadınların bir sürü testlere girdiğini, hamile olmak için bir sürü para harcadıklarını ve bu süreçte ruhsal olarak bir çöküntü yaşadıklarını. Uzun bir süre bunun eksiklik olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. Kendimi bunun bir eksiklik olmadığına inandırmaya çalıştım. Sadece bedenim olması gerektiği gibi çalışmıyordu. Belki neslimi devam ettirmek istesem bunu yapamazdım. Belki hiçbir tedavi fayda vermeyecekti. Bunun beni ne kadar etkileyeceğini tam olarak bilmiyordum. Üniversitem devam ediyordu. Öğrencilik hayatım vardı.
Annem hep sonrasını düşünüyordu. Tedavi falan olmak istemiyordum. Ama annem bir şekilde beni gizli gizli doktora götürüp getiriyordu. Babama hiçbir şey söylememiştik. Beni bu süreç yormaya başlamıştı. Bu yüzden daha on sekiz yaşımdayken saçlarımı bir erkek gibi kısaltmış üniversiteye şapkalı bir erkek çocuk gibi gidip gelmeye başlamıştım.
Bu gerçeği bu kadar erken bilmek istemezdim. Bazen kendime keşke daha sonra öğrenseydim diyordum. Daha mutlu bir üniversite hayatım ve doktorsuz bir hayatım olabilirdi. O günden sonra bir şeye karar vermiştim. Mutlu olmak için çocuk sahibi olmak zorunda değildim. Hem çocuk sahibi olanlar çocuklarını ne koşullarda yetiştiriyordu. Sadece sevmek için insanların beklentileri için çocuk yapmak doğru bir şey miydi? Peki bu çocuğun sorumluluğu ne olacaktı. Dünyaya bir canlı getiriyordun peki gerçekten onu düzgün yetiştirebilecek miydin? Düzgün yetiştirsen bile geleceği hakkında emin miydin? Bir çok soruyu düşünmüştüm. Bu konuda kitaplar okumaya başlamıştım.
Erken yaşta olgun olmayı insanları alttan almayı kimseyi eksiğiyle yargılamamayı öğrenmiştim. Tabi ki her şey alttan alınmazdı bunu da biliyordum. Bazen insanlar hak ettiğini tepkiyi de almalıydı.Yoksa kendini düzeltmek için hiçbir şekilde uğraşmıyordu. Aynı hatayı bilerek yapmaya devam ediyor.Bir musibet bir nasihatten iyidir dedikleri bazen doğru geliyordu. Herkes sınırı bilmeliydi. Senin canın yanarken çocuğu olmayan bir kadının yanında benim çocuğum şöyle benim çocuğum böyle diye konuşulması uygun değildi. Babası olmayan bir yetimin yanında benim babam şöyle iyi , bana şöyle destek çıkıyor deyip kendi babasından bahsetmesi uygun olmayabilirdi. İşi olmayan birine sürekli iş buldun mu diye sorulması da öyle. Gerçekten ince belki senin fark etmediğin bir çok şey karşındaki insanı etkileyebilirdi. İnsan idare etmek zordu. Haklıyken suçlu duruma düşebilirdin, suçluyken seni haklı çıkarıp karşıyı suçlayabilirdi. Hayatta herkes kendi yaşadığı zorluğu bilirdi. Zorluğu yaşayanın penceresinden bakmadığın sürece verdiğin hiçbir hüküm o kişinin hükmüyle tam aynı olamazdı ya da onun neden öyle düşündüğünü anlayamazdın. Kolun kırıldığında bunun acısını içinden sadece sen hissederdin ve dışarıdakiler sadece daha dikkatli olsaydın, şunu yapsaydın, önüne baksaydın ya sadece fikrini söylerdi. Hayatın cilveleriydi işte. O yüzden bazen sana doğru geleni yaparsın. Başkasına doğru geleni değil.
Yine bir gün hasteneye gelmiştik ve koridorda koltuklarla annemle otururken annem biraz bana kızmıştı.
" Çıkar şu şapkanı. Erkek çocukları gibi başıma... tişört pantolon. "
Annemi umursamamıştım. Artık onun bazı konulardaki görüşleri beni çok üzmüyordu. Anne hissiyatı ile konuşuyordu. Onun ve benim fikirlerim farklıydı. Ama saygı gereği susmayı tercih etmiştim. Koridordan geçen iki kişi dikkatimi çekmişti.