chapter3

699 58 4
                                    

hoş geldiniz, keyifli okumalar dilerim.

görüşlerinizi yazmayı unutmayın, satır arası yorumlarınızı okumayı çok seviyorum...

*

Çabalamaktan yorulan benliğim her geçen güne bir kez daha yenik başlarken şimdi hiç bilmediğim bir el kabugalarımdan içeri elini uzatmış kalbimin hâlâ orada olduğunu bana hatırlatmaya çalışıyordu.

Belki de bir sanrıydı fakat o ihtimale öyle bir tutunmak istiyordum ki bu beni ilk defa hırsa sürükledi.

Saatlerdir bilgisayarın başında kamera kayıtlarını izlemem ise bunun bir kanıtıydı. Cenk patronundan zorlukla izin almıştı ve bu fırsatı değerlendirmem gerekiyordu. Şanslıydım ki Cenk patronun gözde çalışanlarındandı.

Sıkıntıyla derin bir nefes aldığımda anormal bir şekilde kaşınmaya başlamamla bunun neyin habercisi olduğunu anlamam uzun sürmedi. Vücudumda yoksunluk vardı ve madde istiyordu.

Kamera kaydını durdurarak temkinli bir şekilde çantamdan tozu çıkardığımda yakalanma pahasına masaya tozu dökerek dağıttım daha sonra eğilerek içime çektim.

Zihnimin içinde görünmez baloncukların patlamasına eş değer bir açılmayla kafam güzelleştiğinde arkama yaslandım ve o anki rahatlamayla gözlerimi kapatıp birkaç saniye bekledim.

Kendime geldiğimde masanın üzerindeki serpe serpe duran tozları temizledim. Kamera kayıtlarını incelemeye devam ettiğim sırada artık o kadar sıkılmıştım ki dikkatimi toparlayamıyordum.

Oflayarak ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. İçlerinin kızarmış olduğuna emin olduğum gözlerim kapanmaya başlarken agresif bir şekilde kamera kaydını durdurdum fakat gördüğüm şeyle birlikte gözlerim sonuna kadar açıldı.

Koridorun tam köşesinde bayılacak gibi duran bir ben ve hemen karşımda bir adam vardı. Nefeslerim hızlanırken hızla yerimden kalktım. Acele işe şeytan karışır sözü doğru gibi ayağım zeminin çıkıntılı yerine takıldığında yere kapaklandım. Alnım hafifçe yere değdiğinde sızlanarak ayağa kalktım fakat başım sarsıntılı bir şekilde dönmeye başladı.

Oturduğum koltuktan destek alarak ayakta durduğumda kafamın içinde anlam veremediğim sesler yankılanmaya başladı. Kendi sesimi duyuyordum, bir erkek sesi vardı, kalabalık gürültüler...

"Ulaş Arslan..."

Mavi gözler film şeridi gibi gözlerimin önündeydi, kısık bakıyorlardı, "Gözlerin benimkilerle aynı renk..."

Başımda ağrılar hissetmeye başladım. Sanki bir anda her şey oraya ağırlık yapmaya başlamıştı. Ellerimi şakaklarıma götürerek kafamdaki sesleri susturmaya çalıştım fakat o kadar zorlanıyordum ki tonlarca ânı zihnimde tekrar can bulmuş gibiydi.

Gözlerimi araladım, telefonumu alarak zorlukla Cenk'i aradım. Birkaç çalışta telefonu açtığında, "Cenk," diyerek söze girdim, "Kamera odasına gel."

Fazla bir şey dememe gerek yoktu, telefonu kapattım fakat bunu yapmak bile zor gelmişti çünkü başımdaki ağrı kendini tekrarlıyordu. Sözde kalkıp Cenk'e haber vermeye gidiyordum ancak kalktığım yere tekrar oturmak zorunda kalmıştım.

Birkaç dakika sonra Cenk geldi. Koltuğumun yanındaki koltuğu çekerek yanıma oturdu. "Buldun mu?" diye sorduğunda işaret parmağımla ekranı gösterdim. Cenk kamera kaydını oynattığında görüntüyü biraz geriye sardı.

Tam köşeyi döndüğüm an o adama çarpıyordum. Yüz ifadem net değildi fakat o kadar kendime güvensiz duruyordum ki bir kez daha olduğum kişiye lanet ettim.

i wanna be yours • chris evans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin