10.

1.1K 146 22
                                    


İnsan oldukça ilginç bir varlık; öyle ki tüm hayatımı kabul görebileceğim ve kendim olmaktan sakınmak zorunda kalmayacağım başka bir gerçeklikte yaşamayı düşleyerek geçirmişken ve en nihayetinde reşit olduğumun hemen ertesinde yanlarından ayrılmış olmama rağmen Kesik beni evime geri götüreceğini söylediğinde ilk aklıma gelen bir buçuk yıldır kapısını bile çalmadığım ailemin evi oldu.

 Başlarda onlar olmadan ne denli güçlü ve iyi olduğumu göstermek istercesine sık sık o kırık beyaz kapının önünde bulmuştum kendimi. Bir noktada yanıldıklarını, sandıklarından daha fazlasına sahip olduğumu görmelerini, dahası göremedikleri onca zamanlar içinse dizlerinin üzerine çökerek af dilemelerini beklemiştim.
Yalnızca güzel, başarılı ya da onların olmamı istedikleri herhangi bir vasfa sahip olmadan da sadece ben olduğum için sevilebileceğimi kabul etmelerini istemiştim.

İçten içe sevilmediğini bilerek büyümek insanı korkunç bir muhtaçlığın içine sürüklüyor.

Ofelya buz mavisi gözlerinde bastıramadığı bir acıma ile katılan herkese başarısına bakılmaksızın sertifika verilen oturumlardan edindiğim belgelerin üzerine zarif ellerini kapatarak tiradımı böldüğü o güne dek bu muhtaç çabamın dışarıya bu denli yansıdığını farkında bile değildim. Keşke çevremde beni uyaracak yakın bir arkadaşım ya da o zamanlar parasını karşılayabileceğim bir psikoloğum olsaydı. Acımasız gerçeklikle daha önce tanışırdım.

Kesik kendi gerçekliğimde dalıp gittiğim süreci etrafı toparlayarak ve kuzine sobanın gözünde pişmekte olan yemeği kontrol ederek geçirdi. Olan bunca şeyden sonra, kimliğine ve hayatına dair öğrendiğim onca küçük detaya rağmen beni serbest bırakacağı düşüncesine öyle inanmıyordum ki bu eski barakaya gelirken giydiği takım elbiseleri ile içerideki odadan çıktığında masaya kurulmuş fırında pişen patatesin yarısını mideye indirmekle meşguldüm.

"Beni öldüreceksen bile," dedim ağzım dolu bir şekilde. "Öteki tarafa aç bir mideyle gitmeyeceğim."

Elindeki çantaları ayaklarının dibine bırakıp yokluğundan istifade kurulduğum sandalyesine doğru yaklaştı. "Karşına çıkan bilinmezliklerden yemek yiyerek kaçamazsın."

Lokmamı mümkün olduğu kadar hızla çiğneyip "İş kolunu değiştirmeyi hiç düşünmüş müydüm?" diye sordum alayla. "Belki fiilen insanları öldürmek yerine bir ofis tutar, takım elbisen ve daima takındığın şu 'duygularından arınmış ulvi insan' ifaden ile oturup gerçekten senden tavsiye almaya gelen insanlara bu zırvalıkları satarsın."

Sosun bulaştığı parmağımı yalarken "Lütfen beni yanlış anlama," diye sürdürdüm alaycı tavrımı. "Sadece sesli düşünüyorum."

Sakince uzanıp hala emmekte olduğum parmağımı ağzımdan çıkardı.

"Düşünme."

Farkında olmadan kuzine sobaya birkaç odun daha mı atmıştı yoksa tenimde hissettiğim bu sıcaklığın nedeni yıllardır uykuda bekleyen hormonlarımın eseri miydi bilmiyorum, yalnızca baskının devam etmesini istiyordum.

"Eski patronum etik koşullarda çalışmak istediğimi söylediğimde de bu tepkiyi vermişti. Siz eril erkeklerin kadınların zekâları ile alıp veremediği ne?"

Bir süre hala tutmakta olduğu parmağıma, ardından çehreme doğru baktı.

"İlkel bir savunma iç güdüsü. Tehlikeye karşı hayatta kalmaya çalışıyoruz."

Tenimde bıraktığı karıncalanma ve zihnime üşüşen ihtimaller ile eşyaları barakanın girişine yığarken öylece oturup onu izledim.

Nihayet elinde haki rengi kalın bir mont ve devasa görünen postallar ile yanıma geldi. Bana giyinmem için alan tanımak yerine kırdığı tek dizinin üzerine çöküp postalları birer birer giydirip yürürken takılmamam için iplerini olabileceğinde sıkıp yapabileceği en uygun hale getirdi. Ardından benim hatlarıma göre bile bol kalan montu kollarımdan geçirip fermuarını göğüslerimin hizasına dek çekti. Çoktan şahlanmış hormonlarım bu giydirilme faslının biraz daha uzaması için dışarının -40 derece olmasını diliyordu.

Başını hafifçe geriye doğru çekip ayaklarıma 3 numara büyük gelen postallara ve dizlerime dek inen devasa montun içindeki bedenime baktı.
Aramızdaki garip elektriği bir nebze de olsa soğutur umudu ile "İşte şimdi beni öldürürsen DNA'ndan seni bulabileceklerini garantilemiş oldun," dedim.

Dudaklarında peyda olan hafif bir gülümseme ile uzanıp çenemin altına dokundu. "Merak etme, bugüne dek hiç yakalanmadım."

Harika. İnfazımı kendi ağzımla tescillemiş oldum.

Kesik bakarayı toplama görevine geri dönerken bende cinayetimi araştıracak polislere yardımcı olacak birkaç ipucu bırakmaya başladım. Önce buklelerimin arasından çekiştirdiğim bir dolu saç telini mutfağın köşesine, kilerin yanına ve günlerdir yatağım olan divanın kenarlarına sıkıştırdım. Ardından hızlıca dişlerimle birkaç tırnağımı kopartıp bu defada sobanın ve banyo kapısının arkasına bıraktım. Muhtemelen biraz daha vaktim kalsa şairane bir dille ele aldığım mektubumda müstakbel katilimle geçirdiğim her bir dakikayı anlatır ve ileride belgeselimi yapacak kişilere güzel malzeme çıkartırdım.
Kesik tüm bu süreç boyunca yaptıklarımla biraz bile ilgilenmediğinden beni öldürmesinin ardından barakayı baştan sona temizleme ihtimaline karşılık tezgahın üzerindeki bıçak ile hafifçe baş parmağımı kestim.
Ardından sanki hiçbir şey olmamış gibi sakince geçtiğim her yüzeye küçük kan izlerimi bırakıp Kesik'in peşi sıra arabaya doğru seğirttim.
Nihayetinde polis teşkilatında bu tarz ipuçları ile kafayı bozmuş bir çalışanın olacağını bilecek kadar Criminal Minds izlemiştim. Ve elbette Tutulma'da Bella'nın yeni doğanları bu taktik ile alt ettiği noktayı da unutmamak gerekir. 

"Gerçekten gitmeme izin mi vereceksin?"

Kesik'in sanki uzun süre sessiz kalamayacağımı biliyormuş gibi yumuşak bir gülüş ile kırılan sert ifadesi karanlık yola sabitliydi.

"Dikkat et, kararımı düşünmeme sebep oluyorsun."

Emniyet kemerimin izin verdiği ölçüde ona doğru dönüp sırtımı kapıya yasladım.

"Beni öldürmeye çalıştın, ardından fotoğraf makinemde bulduğunu iddia ettiğin şu kırmızı bültenle aranan adam yüzünden acımasızca sorguladın, dahası az daha ikimizinde ölümününe sebep oluyordun ve beklediğini iddia ettiğin şu gizemli telefon gelene dek seninle kalmam gerektiğini söyledin. Hiçbir gizemli telefon çağrısı almadığını bilecek kadar yanında olduğum düşünülürse tüm bu olanlar bana beni serbest bırakmanın her zaman senin inisiyatifinde olduğunu söylüyor."

Tiradımı doğrulamak yerine derin bir iç çekişle radyoya doğru uzandı. Eğer o radyoyu açarsa uzanıp elini ısıracak kadar sinirlendim.
Sanki ne yapacağımın kokusunu almış gibi havada kalan elini hızla çekip vites kolunu tuttu.

"Öncelikle seni öldürmeye çalışmıyordum. En başından beri buna sebep olacak davranışlar sergileyen sensin."

Çileden çıkmış bir şekilde sağlam elimle buklelerimi çekiştirdim.
"Seni hala idealar dünyasında yaşadığın o mağaradan çıkardığım için üzgünüm Bay Neanderthal ama günümüz medeni toplumlarında hoşuna gitmeyen davranışlar sergileyen insanları öldürmek yerine önce iletişim kurmayı denersin. Hatta çok şaşıracaksın biliyorum ama çözülemeyen sorunlarını taşıyabileceğin bir yargı sistemimiz bile var."

"Ve sende bu yargı sisteminin toplum için olduğunu düşünecek kadar hayalperesttin yani öyle mi? Seni pembe düşlerinden uyandırmak istemem ama sence o barda yaşananlar benim ilk işim miydi? Daha önce kimlerle çalıştığımı, önüme hangi işlerin geldiğini bilsen o tatlı dünyanda zelzele yaşanırdı."

Kendimi sakinleştirmek için derin nefesler almaya odaklanmaya çalıştım ve yapabildiğim en sakin tonlama ile "Senin olmayan ahlak anlayışın üzerine daha fazla konuşmak istemiyorum," dedim. Ağzımdan çıkan her kelimenin üzerinde duruyor, her vurguyu somutlaşmışçasına teninde hissetmesini istiyordum. "Tek istediğim içine düştüğüm bu durumu çözmek. Senin aksine o küçümsediğin insanlar ile iş için aynı masaya oturan ben değilim. Şimdi ben kötü adamım ve senin bilmediğin diğer kötü adamlarla çok kötü şeyler yapıyorum hikayelerini değil, bana ne olacağını öğrenmek istiyorum."

İçinde bulunduğumuz araç uykudan uyanan bir kedi gibi gerinip ileriye atıldı.
Galiba bu defa onu gerçekten kızdırmıştım.
Aniden artan hızımız ile gecenin içerisinde avının peşinde koşan bir yırtıcı gibi ilerliyorduk. Çok geçmeden şehrin ışıkları ufukta göz kırpmaya başladı. Kesik aracın hızını daha da arttırmak yerine kademe kademe azaltıp karanlıkta zorlukta seçebildiğim bir aracın arkasına park etti.

"Birkaç gün boyunca attığın adımdan, verdiğin nefese dek izleneceksin. Bir açık vermeni bekleyecekler. Görüştüğün herkesi de seninle birlikte yakın takibe alacaklar. Benimle birlikte olduğuna dair en ufacık bir iz bulduklarında ise ortadan kaldırılmanı emredecekler. Muhtemelen bu işi profesyonellerden birine yaptıracaklar. Eğer tahmin ettiğim kişileri gönderirlerse kaçmak için hiçbir şansın olmayacak."

Korku bir kağıt kesiği gibi derimi yarıp, o incecik aralıktan kanıma karıştı. Damarlarımda öyle hızlı ilerliyordu ki hızla kan akışını kesip vücuduma yayılmasını önlemek istedim. İçten içe bu korkuyu ömrüm boyunca taşıyacağımı hissediyor gibiydim.

"Ölmek istemiyorum."

Duygular ile tarazlanmış sesim öfkesine ket vurmuş olacak ki yumrukları ile sıkı sıkıya sardığı direksiyon simidini bırakıp bana doğru uzandı.

"O halde yapman gerekeni biliyorsun."

Burun kemerim akıtamadığım yaşlar ile sızlarken "Bu korkuyla da yaşamak istemiyorum," diye fısıldadım. "Geri al. Her şeyi başa sar. Eğer bilseydim o gece karşına asla çıkmazdım."

Yanağıma düşen bir perçemi kulağımın ardına nazikçe sıkıştırıp elinin sırtıyla yanağımı okşadı.
Sanki kendi lisanında yaşanan her şey için özür diliyordu. "Biliyorum Eftalya."

"Ya gerçek tehlike bensem?," diye fısıldamaya devam ettim görüşümü bulanıklaştıran gözyaşlarının ardından. "Ya beni ortadan kaldırmadan önce ben sizin peşinize düşersem?"

Benim tehlikeli olabileceğim düşüncesi ile alay etmek yerine gözlerinde bir kapının aralandığını ve farkındalığın o aralıktan başını uzatışını izledim.

"Dileyelim de böyle bir aptallık yapma. Zekan sende saygı duyduğum şeylerden biri. Şimdi öndeki araba senin için bekliyor, seni evinin yakınlarına bırakacak."

Hala bağlı olan kemerim boyunca parmaklarımı kaydırıp kemer tokamı açtım. Ardından tutuk hareketlerle kapı koluna uzanıp serin geceye adım attım.
Henüz birkaç adım atmıştım ki arkamdan bir kapının hızla açıldığını işittim.
Sanki bunun geleceğini ta en başından beri biliyordum. İçimde sinsice yaşayan aç bir beklenti uyandı. Adımım havada asılı kalırken kolum güçlü parmaklar tarafından geriye doğru çekildi. Beni bir bez bebek gibi kendine doğru çekmesine izin verdim. Yüzü ağır çekimdeymiş gibi yüzüme doğru eğilirken gözlerindeki yırtıcı bakış karşımda normal bir adamın olmadığını hatırlatıyordu bana.
Yasak bölgeye girmiş dünyadan bihaber bir kuzuydum ben. Kurt benimle ustaca oynamış, dişlerini postumun altına geçirene dek gerçekten kurtulmak için bir şansım olduğuna inandırmıştı beni. Oysa Tanrı bile onun tarafındaydı.

En başından bilmem gerekirdi.

Dudaklarıma çarpan dudakları önce sıcaklığımı ardından nefesimi çaldı. Parmakları kaçıp gitmemden korkuyormuş gibi yanaklarımdan saç diplerime doğru uzanıp bedenimi bedenine daha da yaklaştırdı.
Öpüşü talepkârdı. Aldığı kadar vermekte istiyor, sizi kapıyı açmaya zorluyordu. Oysa o kapıyı daha önce kimseye açmamıştım. Çünkü hiç çalmamıştı.

Her şey başladığı gibi hızla son buldu. Kararan bakışları kızarmış yüzümü ezberlercesine yavaş yavaş dolaştı. Her bir çizgimi ezberledi. Yaşanmış ve yaşanması muhtemel her şeyi kendinin kıldı.
Ardından tek kelime etmeden dönüp hızla aracına bindi ve yanımızdan uzaklaşıp karanlığın içine karıştı.

Bir süre avuç içlerime bastırdığım dudaklarım ile artık kaybolan aracının ardından karanlık yolu izledim. Beni bekleyen araca binip, yolu tarif etmeme bile gerek kalmadan oturduğum sokağa gelene dek geçen süre bir sis bulutu içinde gibi geçti.
Aracı kullanan tek kelime etmeden sokağın girişinde durup aşağı inmemi bekledi. Ne bir sözlü uyarıda ne de yüklem dolu bir bakışta bulundu. Tıpkı birlikte çalıştığı adam gibi beni kolayca çerçevenin dışına itip yoluna devam etti. Bense 5 gün önce ayrıldığım evime bir yabancı olarak geri döndüm.

Kapıda ev sahibimin kirayı geciktirişim ile ilgili yazdığı uyarı notu dışında hiçbir posta yoktu. Zamanında sesli mesaj almak için yönlendirdiğim telefonuma gelen tek bir çağrı bile yoktu.
5 gün boyunca ortadan kaybolmuş ve kimse kaybolduğumu bile fark etmeden geri dönmüştüm.

Yalnızlığın elleri olsaydı şimdi sırtımı sıvazlıyor olurdu.


 


                                                                                     ***

Aslında 10.bölüm burada bitmiyordu ama yazarken öyle heyecanlandım ki son partı 11 bölüme dahil edip onu da 2 gün içerisinde tamamlayıp yayınlamayı planlıyorum. Bakarsınız daha bile kısa sürer zira artık resmi olarak işsizim. Ya da şöyle diyelim nihayet gerçekten yapmak istediğim, bir sonraki güne uyanma ve içinde bulunduğum günü yaşamamdaki tek gaye olan yazmaya geri döndüm. Bunu bu kadar çetrefilli bir yoldan fark etmek zorunda mıydım tartışılır ama yolda çok şey öğrendiğimi de inkar edemem. Uzun lafın kısası, bu defa nihayet ( gerçekten) eve döndüm.

İyi okumalar, güzel geceler dilerim her birinize <3

Kırık Pençe İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin