20.

984 79 91
                                    

Yaşadığı yılların hezimetini sırtında taşıyan, hafif kambur yürüyüşü ve giymekten hiç ödün vermediği kısa topukluları ile büyük halam bana yıllar sonra bile musallat olacak o malum konuşmayı yaptığında 14 yaşındaydım. Aile buluşmalarında görmeye alışık olmadığım denli neşeli, daima anlatacak ya da söyleyecek sözleri olan ve çok fazla şekerleme yiyen bir kadındı. Bize haz veren her şeyden ateşe değmiş gibi kaçındığımız bir topluluktan geldiğimden kendim dışında bir haz düşkünü bulduğum için gizli bir tatmin hissettiğimi hatırlıyorum.

Büyük halam önümüzde süregelen kutlamaya aldırmadan cebinden çıkardığı yarısı yenmiş şekerleme paketinden bir avuç alıp, paylaşmak için bana uzattı. Annemin benim için hazırladığı bir başka diyetin içerisinde olduğumdan ve diyetisyen randevumuz iki gün sonra olduğundan fazladan bir parça almaya korktum önce. Önümde herkesin yediği pastadan ayrı, düşük kalori ile yapılmış başka bir tabak duruyordu. Gayri ihtiyarı gözlerim annemi aradı kalabalığın içerisinde. Kar beyazı elbisenin içerisinde gerçek olamayacak kadar güzel görünen Ofelya'yı yüzünde sık sık gördüğüm büyük bir gurur edasıyla yeni arkadaşlarına tanıtıyor, içten içe ebeveynliğini övmeleri için onlara güzel bir sunak hazırlıyordu.

Bakın, bu benim eserim, diyordu tatlı dilinin altına sinen kibriyle. Elde ettiği her başarıyı benim sayemde kazandı. Ne kadar güzel değil mi?

Hatrı sayılır hiçbir başarısı olmayan, daima Ofelya'ya aldığı kıyafetlerin birkaç beden büyüğünü almak zorunda kaldığı hatalı sürümü ise unutulmaya yüz tutmuş bir halde geride bırakılmıştı.

Bugünlerde hissetmeye oldukça alışık olduğum iç yakıcı bir öfkeyle büyük halamın hâlâ açık duran avucundaki şekerlemelere uzandım. Kuruyup damağıma yapışan ve dilime çarpan şeker, ağzımda zımpara gibi birkaç kez döndü.

Bugün benim doğum günümdü ama ne üzerimdeki kıyafetler ne de etrafımdaki insanlar bana ait değildi. Sık sık annemi ya da babamı cezalandırmak için yaptığım gibi onları kendi bedenim üzerinde çarmıha gerdim.

Ben de onlara ait olduğumdan, bedenimde başlarını çeviremeyecekleri kusurlu bir eser bırakmak öfkemi ifade etmenin en doğrudan yolu gibiydi.

"Birkaç yıl daha bekle," dedi halam tavrına ters, yumuşacık bir sesle. "Daha kolay hale gelecek."

Şekerlemelerinden bir başka avuç alırken "Doğum günleri mi?" diye sordum buruk bir tavırla.

Şekerlemelerini yeterince paylaştığına kanaat getirmiş olacak ki içerisinde hâlâ birkaç parça şekerleme görünen paketi omzundan eksik etmediği kol çantasına sıkıştırdı.

"İnsanlar," derken bana doğru bakma zahmetine girmedi. "Şimdi umursuyorsun bu yüzden bencillikleri canını yakıyor ama bir süre sonra sen de kendi bencilliğin ile tanışacaksın. Yalanlar kendi dudaklarından dökülünce o kadar da zehirli olmuyor, benimkiler bal kadar tatlı oradan biliyorum."

Halama gülerek başka bir şey söyleyeceğim esnada biraz ilerimdeki kapı açıldı. Bütün bir günü kapıdan giren kişiyi düşünerek geçirdiğimden özellikle oturduğum sandalyede ciğerlerimi sıkıştıran bir heyecanla doğruldum. Okuluma başka bir okuldan yarı dönemde transfer olduğu için sınıfın yeni gözdesi; dağınık saçları, yasak olmasına rağmen ısrarla çıkarmadığı küpesi ve serseri tarzıyla kalbimi hoplatarak içeriye girdi. Üstelik elinde pembe bir ambalaj kağıdına sarılı hediyemi tutuyordu.

Üzerimdeki elbiseyi geren göbeğimi hızla içeriye çekerken, pişmanlıkla keşke o şekerlemeleri yemeseydim diye düşündüm. Beni gördüğünde birkaç yüz gram olsa bile daha zayıf olmak istiyordum. Ancak göz hapsimdeki beden bütün vücuduyla dönerek odayı taradığında gözlerini kestirdiği ve kasılarak yanına ilerlediği benim aksime Ofelya oldu.

Kırık Pençe İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin