14.

1K 95 105
                                    

Havadaki tatlı tereyağ ve şurup kokusu ile uykumun derinliklerinden sıyrıldım. Görüşümü yarı yarıya kapatan kabarık buklelerimi çekmek için elimi kaldırdığımda kollarımın ve bacaklarımın uzun süre yanlış bir pozisyonda uyumuş gibi sızladığını fark ettim. Yatağımda sırt üstü yuvarlanıp başımı odamı görebileceğim ölçüde çevirdiğim sırada uykunun sisini dağıtan iki önemli ayrıntı fark ettim.

İlki odamın bana ait olamayacak kadar düzenli oluşuydu. Makyaj masamın önündeki pufun üzerinde bir dağ gibi yığılı kıyafetlerim artık orada değildi. Birkaç hafta önce hevesle alıp paketinden bile çıkarmadığım portakal aromalı mum setim tek bir zerre tozun gezinmediği makyaj masama dekoratif bir şekilde yerleştirilmişti.

Birisi odamı temizlemişti.

Eski ev arkadaşım televizyon setim, en sevdiğim ip askılı bluzum ve ardında bıraktığı borçlar ile birlikte ayrıldığından beri evime gelen tek kişi takma adı dışında hakkında hiçbir şey bilmediğim bir tetikçi olduğundan, o birisi dün gece beni kendi kıyafetlerimle bağlayan Kesik'ten başkası olamazdı.

Bir de bu adamı olmayan paramla Ofelya'yı bulması için tutmuştum.

İş verene hiç saygı kalmamış.

İçimde birikmeye başlayan sinsi öfke ile yatağımdan doğrulup huysuzca etrafıma bakınırken odamın yeni düzenli ve temiz halini sevmemeye çalışıyordum. Portakal aromalı mumum gözüme o kadar tatlı görünüyordu ki hoşuma gittiği için daha da sinirlendim.
Üstelik uykumu da çok iyi almış hissediyordum.

Kendimi nasıl hissedersem hissedeyim bu adam sırf oyunu onun istediği gibi oynamadım diye dün gece beni kendi kıyafetlerim ile bağlı bir şekilde bırakıp gitmişti. İpleri acilen elime almam gerekiyordu bu yüzden Kesik'ten hesap sormak için sabah nefesime aldırmadan odamdan çıktım.

Ve attığım her adımda peri annenin sihirli değneği ile evimi bir gecede balkabağından dört çekerli müthiş süslü bir at arabasına çevirdiğini fark ettim.

Kapının önünde istiflediğim ayakkabılarım özenle yan yana dizilmiş, daima salon girişine astığım turkuaz rengi şalım katlanarak portmantonun kenarına koyulmuştu. Küçük mutfağım giriş kapısının hemen sağında kaldığı için salona girmeden önce gözüm haftalardır yıkamadığım kahve fincanları ve dışarıdan söylediğim hazır yemek paketleri ile dolu mutfak tezgahımın tertemiz görüntüsü ile karşılaştı.

Alt komşumun öfkeyle tavana vurmasını göze alarak ayaklarımı hiddetle yere vura vura salona girip belki de bu eve geldiğimden beri hiç gün yüzü görmemiş salonumun çok ama çok güzel göründüğünü ve şimdi alfabetik sıraya göre dizdiği otuza yakın kitabımın yanında bir bulut kadar pofuduk ve ağız sulandırıcı görünen 3 pankekin olduğu bir tabağın beni beklediğini fark ettim.

Adam hem katil hem zorba hem obsesif hem de benim ne yiyebileceğime karışabileceğini mi sanıyordu? Belki ben pankek sevmiyordum? Belki şekere alerjim vardı?

O kadar sinirliydim ki hazırda bekleyen çatalı pankeklerden birine batırıp hırsla ısırdım.

Boğazımdan engel olamadığım haz dolu bir inleme yükseldi. Allah kahretsin! Bir pankek nasıl bu kadar güzel olabilirdi?!

Öfkeden köpürdüğüm esnada nefes bile almadan yediğim ikinci pankekin ardından kan şekerim yükselmiş olacak ki tabağın altına sıkıştırılmış not kağıdını zorlukla fark edebildim.

Benden haber almadan evden çıkmaya kalkma.Zorunda kalmadıkça beni sakın arama.

Neredeyse kıskançlıktan kağıdı ısıracağım kadar düzgün bir el yazısıyla yazılmış notun altına karalanmış rakamlara Kesik bizzat karşımdaymış gibi kaşlarımı çatarak bakarken hızla telefonumu alıp numarasını kaydettim ve birikmiş tüm öfkemi bildiğim en iyi yol ile, yazarak atmaya karar verdim.

Kırık Pençe İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin