Lisedeyken annemin her yıl kendi moda anlayışına uygun şekilde dizayn ettiği odamın duvarına bir tahta kalemi yardımı ile bir cümle karalamıştım.
Kimseye olmadığım kadar kendime aitim.
Annem duvardaki yazıyı görünce küçük bir sinir krizi geçirmiş ve durumu değiştirebileceğini düşündüğü babamı aramak için telefona uzanmıştı.
Bazen sadece bir hata yapmamı beklediklerini düşündüğüm anlar olurdu. Sonsuz sıkıcılıktaki hayatımızın tek aydınlık anları Eftalya'nın taşkınlıkları, dediklerini duyar gibiydim.
Ben bir utanç kaynağıydım.
Oysa duvara mühürlediğim cümle ne ailemi çileden çıkarmak için yazılmıştı ne de onlara bir mesaj vermeye çalışıyordum.
Tüm mücadelem kendimleydi. Nefes aldığım ve nefes almamanın yollarını düşündüğüm her gün için bir hatırlatma. Bu hayatın bana ait olduğuna dair ıslak bir imza.
Teklifimi dillendirdiğimden beri Kesik'in yüzüme takılı kalmış bakışları bana bu cümleyi yeniden bir duvara yazma isteğini doğurdu.
Sanki beni alıp bir kutuya kapatmamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Belki de beni bir kartpostal gibi buzdolabının üzerine asar ve varlığıma orada olduğumu unutana dek alışırdı.
Oysa ben hatırlanmak istiyordum. Beni kaldırıp atamayacakları kadar orada, onlarda olmak istiyordum.
"İşleri senin için daha da kolaylaştırmaya çalışacağım," dedim rahat bir tavırla durumun kontrolünü üzerimde tutmak için. Bir heykel gibi hareketsiz duran bedeninin etrafından dolanıp onlarca kitap, kirli bardak ve ıvır zıvırın dolu olduğu masamdan not defterimi ve tükenmez kalemimi aldım.
"Müzakere etmeye başlamadan önce senden biraz indirim bekliyorum," Kaşlarımı hafifçe kaldırıp kalemimle aramızdaki boşluk arasında bir işaret çizdim. "Malum artık ortak sayılırız."
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi sanki zorlukla nefes alıyormuş gibi ağır aksak bir şekilde.
"Bir iş görüşmesindeyiz, elbette oturup seninle fiyatın üzerinden bir anlaşma yapacağım. Kusura bakma ailemin durumu iyi olabilir ama ben eli sıkı biriyim."
Sanki ben zaten bildiği bir fıkrayı anlatmışım gibi dudaklarında zoraki bir gülümseme filizlendi. Ardından elleri ile çenesini sıvazlayıp gülümsemesini tatsız bir kahkahaya çevirdi. "Sen ciddisin."
"Yer altı dünyasına adım atıp herkese çocuklarına hamile olduğumu söyledim. Neredeyse olmayan mal varlığımdan 7 bin sterlin daha eksiye girecektim. Tabi ki ciddiyim."
Duruşu değişmedi ancak bu gece yaptığım şeyi hatırlatmak gözlerinin rengini yeniden o tatlı sütlü kahveye çevirdi. "Ejder sadece bir sivrisinek."
Belki kapısında kilit olmamasına rağmen kulesinden çıkmaya bile çalışmayan bir prensesi kurtaran prens değildim ya da büyükannesine bir sepet dolusu yemek götürmek için karanlık bir ormanda yolculuğa çıkan küçük masum kırmızı başlıklı kız da değildim ama bu gece kesinlikle ipleri elime almıştım.
Büyükannem yemeğini eve sipariş edebilirdi ve bir prensesi kurtarmak için daima bir prens ortaya çıkardı; dünya ezelden beri var olan düzenine devam ederken bu kız büyük kötü kurdu bulmak için karanlık ormana dalmış ve kurdu ininden çıkarıp ayaklarına kadar getirtmişti.
Tuşe.
Koltuğa oturup not defterimde temiz bir sayfa açtım ve yazmak için dizlerime dayadım. Kalemim ile yazmaya başlamadan önce Kesik'in her hareketimi atmaca gibi izleyen bakışlarına karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Pençe İzleri
General FictionBana nazik yalanlar söyle Usulca kır kalbimi Pişmanlık kekremsi, kurak bir tat bırakır kursakta Kaybolursan diye ezberle bıraktığın izleri Düştüğümüz karanlıkta yaralarımdan tanı beni Eftalya Gürel; fazla kiloları, başarısız akademik kariyeri ve köt...