19.

1K 78 100
                                    

Evden ayrılmadan birkaç ay önce ailem ile katıldığımız yemekli bir davette babamın iş ortağı bütün masaya hitaben 'İnsan yükselişinden çok düşüşü ile hatırlanır,' demişti. Bahsini ettiği metresiyle kaçamak yaptığı esnada aldığı viagranın etkisiyle kalp krizi geçirip ölen bir meclis üyesiyle ilgiliydi ama sızlayan dizlerim, kırılan gururum ve üzerimdeki gözlerin sayısını bir araya getirince içinde bulunduğum durumda farksızmış gibi hissettiriyordu.

Davetteki her çift göz kargaşanın sahibini bulmak üzere üzerime çevrilmemiş gibi arkada çalan müzik bile kesilmişti. Uymam gereken bir görev olmasına rağmen uzun zamandır hissetmediğim bir utanç duygusuyla tenim kavrulmaya başladı.

"Burada hala meraklı gözler var, yardım gerek," diyen Ruslan'ın sesi duyuldu kulaklarımda.

Eh madem benden bir mizansen yaratmamı istemişlerdi. Onlara en güzelini sunacaktım. Gözyaşları onları uzakta aramama gerek kalmadan yanaklarıma dökülürken "Bileğim!" diye feryat ettim. "Kesin kırıldı!"

Havadaki ölüm sessizliği içli yakarışımla kırılırken birkaç kişi yardım etmek için yanıma koştu. Yardımsever eller kaldırmak için kollarıma ve belime hamle yapınca daha yüksek sesle ağlamaya başlayıp bütün ağırlığımı yerde kalacak şekilde ayarlamaya çalıştım.

"Çok canım yanıyor, bayılacağım galiba."

Bu defa endişeli yüzlü yabancılar beni kaldırmak yerine zemine boylu boyunca uzanmamı sağlarken bir elimle dikkat çekmeden yırtmacımı tutmaya çalıştım. Evet, bir şov yaratıyordum ama öznesinin müstehcen olmasına gerek yoktu.

"İçerideyim." Bu defa kulaklarımdaki ses İlgi'ye aitti.

Mekanın yetkililerinden birisi olduğunu tahmin ettiğim kısa boylu, topluca bir adam yanımda diz çöküp elindeki su şişesini yüzümün önünde salladı. "Hanımefendi, iyi misiniz? Doğrulabilecek durumda mısınız?"

Kimseyle göz göze gelmek istemediğim için acıyla buruşturduğum gözlerimi kapalı tutup başımı olumsuz anlamda sallamaya çalıştım.

"Kadın çok kötü düştü," dedi birisi.

"Ben de gördüm, devrildi resmen," dedi bir başkası. "Kilosu da var, kırıldıysa zor."

Büründüğüm rolü unutup başımı yorumun sahibi olan adamı görebileceğim kadar kaldırdım. "Kabalaşmayın beyefendi! Kırılan kemik, kiloyu ne diye karıştırıyorsunuz?"

Bu defa onaylamaz bakışlar adama doğru çevrildiğinde, beyaz teni gömleğinin açık rengiyle taban tabana zıt bir kırmızıya büründü.

"Hanımefendi doktor çağırmamızı ister misiniz?"

Rolümü ne kadar sürdüreceğimi tarttığım esnada göz ucuyla Emran Akbal'ın bastonuna yaslanarak birilerine emirler verdiğini fark ettim. Acaba bayılma taklidi mi yapsam diye düşündüğüm esnada sihirli bir lambanın içerisinden çıkagelmiş gibi Kesik girdi görüş alanıma.

Kalabalığı dikkatle ama sarsılmaz bir kudretle ayırarak yanıma yaklaşırken rolünün hakkını veren endişeli bir ifadeyle "Hayatım, ne oldu sana böyle?" diye sordu.

Başka şartlar altında olsaydım kullandığı sevgi sözcüğü yüzünden adımı bile unutacak sersemliğe bürünebilirdim ama düşüşüm yüzünden yaşadığım utanç hala çok tazeydi.

"Bir de soruyor musun?" diye öfkeyle bağırdığımda gözlerimde hesapçı bir parıltı vardı. "Salyalarını akıtarak yanımızdan geçen kadınlara bakmıyor olsaydın adımları kaçırıp düşmeme sebep olmazdın!"

Kırık Pençe İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin