Kesik, benden kaçıyordu.
Angelo'nun ölümüne dair kucağıma bıraktığı bombanın hemen ardından ihtiyacım olan eşyaları toplamak için on beş dakikam olduğunu söylemiş, ne ona sorduğum sorulara cevap vermiş ne de yüzüme birkaç uzun saniyeden daha fazla bakmıştı.
Çok değil yalnızca birkaç saat önce tepesine bindiğim ve kız kardeşimin zor zamanlar geçirmesi ile bağlantısı olabilecek bir adam öldürülmüştü. Kesik, yüksek profilli bir kiralık katil olduğundan bunun onun işi olmadığını bilecek kadar duruma hakimdim. Bu da denkleme bilinmeyen bir başka düşmanı dahil ediyordu. Kesik'in kim olduğunu bilmediği ya da çok iyi bildiği biri.
Bu yüzden tavrı canımı sıkıyor olmasına rağmen duruma mantıklı bir açıdan yaklaşmaya karar verip hızla ardiye olarak kullandığım dolaptaki battal boy valizimi çıkardım.
Kötü sonla biten kitaplar ve potansiyeli yenmiş kitap karakterlerinden sonra canımı en çok sıkan şey kafamın üzerinde asılı olan bir geri sayım sayacı ile valiz hazırlamaktı. Genellikle tüm işlerimi son dakikaya bırakan, dağınık bir tiptim bu yüzden ne kadar süreliğine gittiğimi bilmediğim bir yolculukta ihtiyacım olabilecek şeylere baskı altında karar verebilecek bir yapıda değildim. Bu da elime geçen her şeyi valizimin sınırlı depolama alanına attığım anlamına geliyordu.
Bazıları aylardır giymediğim kıyafetlerden, cildim aniden çok kötü olmaya karar verirse ihtiyacım olabilecek bakım malzemelerine dek bulabildiğim her şeyi topladım. Ardından tekrar tekrar okuduğum ve okumayı planladığım kitapları kaptığım gibi bulabildiğim her küçük boşluğa yerleştirmeye başladım.
Dizimle baskı yaparak sınırlarını zorlayan valizi kapatmaya çalıştığım esnada Kesik "Gidiyoruz Eftalya," diye seslendi içeriden.
Tüm vaktimi valizimi toplamaya harcadığımdan üşüyen ayaklarımı tavşan kulaklı ev terliklerimin içine geçirdiğim için girişe doğru ilerledim.
Kesik ağırlığı yüzünden zorlukla çekiştirdiğim valize bir sonraki kurbanıymış gibi öfkeyle baktı "Gerçekten o valizle mi gitmeyi planlıyorsun? Tatile gitmediğimizin farkındasın değil mi?"
Sesi oldukça sinirli geliyordu ama bu adam daima bir şeylere sinirlendiğinden kişisel almamaya karar verdim. Unuttuğum başka bir nokta var mı etrafa bakarken aniden gelen aydınlanma ile banyoya koşup aylardır kullanmadığım saç maşamı kaptım.
Peşimde kim olduğunu bilmediğim muhtemel bir katilden kaçarken saçlarımın nasıl göründüğü önemli olmayan bir detay gibi gelebilir ama panik insana -özellikle bana- kötü kararlar aldırabiliyordu.
Odama gitmek için yeniden içeriye yöneldiğim esnada "Sen valizi al ben de hızlıca üzerimi değiştirip geliyorum," dedim.
Kesik'in hala siyah eldivenler ile sarılı eli sıkıca bileğime yapışıp beni gerisin geri kendine çekti. Şaşkınlık ile ona doğru baktığımda "Sana hazırlanman için on beş dakika verdim. Onu verimli kullanmalıydın," diye karşılık verdi itiraz kabul etmez bir tonda.
Dehşet içerisinde hala giymekte olduğum Benim Kitabım Senin Hayatından Daha Heyecanlı yazan eski tişörtüme ve üzerinde delikler olan kısacık uyku şortuma baktım. Üstelik daha yüzümü bile yıkamamıştım.
"Şaka yapıyorsun değil mi? Bu şekilde sokağa çıkmamı isteyemezsin benden."
Gün ışığında içerisindeki bütün harelerini görebildiğim güzel gözleri hafifçe kısıldı ve naneli nefesini alabileceğim kadar üzerime doğru eğildi. "İstemiyorum, söylüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Pençe İzleri
General FictionBana nazik yalanlar söyle Usulca kır kalbimi Pişmanlık kekremsi, kurak bir tat bırakır kursakta Kaybolursan diye ezberle bıraktığın izleri Düştüğümüz karanlıkta yaralarımdan tanı beni Eftalya Gürel; fazla kiloları, başarısız akademik kariyeri ve köt...