RÜYA

709 27 12
                                    

Merhaba, bu bölümde karakter ekleyeceğim. Bana yardımcı oldukları için biricik kardeşim Göksu'ya ve canım arkadaşlarım; Elif, Büşra, Nisa ve Zeynep'e çook teşekkür ederim. Ve tabiki değerli okuyucularımı unutmuyorum:)))

Bölüm ithafı vermeye başladım. İsteyen bana özelden mesaj atabilir. Yorumlarınız ve fikirleriniz benim için değerlidir. İyi okumalar.

 

Merakla etrafıma bakındım. Muhtemelen bir ormanda olmalıydım. Hemen önümdeki ağaca baktım. Uzun ve heybetli bir ağaçtı. Diğer ağaçlar,  o ağacın yanında henüz  büyümekte olan bir fidan gibi duruyordu. Ağacın gövdesine baktım. Gövdesine kazılmış yazılar vardı.

Ağaca doğru ilerlemeye başladım. Merakla ağacın gövdesinde yazılanlara bakmaya başladım.

"Bazen gördüklerine veya duyduklarına değil, kalbine inanman gerekir. Çünkü her şey seni yanıltabilir ama kalbin seni asla yanıltmaz."

Merakla sesin geldiği yöne baktım. Karşımda bana çok benzeyen bir kız duruyordu. Durun bir dakika, aslında bu kız tıpatıp bendi.

"Sen ----."

Sözümü tamamlayamdan karşımdaki kız konuştu:

"Ben sana çok benziyorum. Çünkü ben senin yansımanım. Tıpkı ayndaki yansıman gibi. Ayrıca ağaçta sana söylediklerim yazıyordu. Soru sorma sadece nerede olduğunu ve sana söylediklerimi düşün."

Bunu dedikten sonra yansımam ortadan kayboldu.

-----------------

"Chloe, Chloe uyan."

Grace"in sesiyle kendime geldim. Az önce gördüklerim rüya olmalıydı. Rüyamdaki kızın yani yansımamın bana söylediklerini düşündüm.

"Duyduklarına ya da gördüklerine değil, kalbine güven. Nerede olduğunu düşün."

Nerede olduğunu düşün diye mırıldandım.

"Chloe kehaneti düşünmemiz gerek." dedi Leo.

Kehanet.

"Tabii yaaaa!!!!!" diye bağırarak yerimden fırladım.

Chloe ve Leo bana "Sen delisin." bakışlarını atıyorlardı. Onlara bir çırpıda rüyamı anlattım. Hala bana anlamayan bakışlarla bakıyorlardı.

"Hadi Leo zeki biri değil anlamadı, sen zeki birisisin Grace nasıl anlamazsın?"

"Heeeyy, kalbimi kırıyorsun." dedi Leo gülerek. Kıkırdadıktan sonra düşüncemi anlatmaya başladım:

"Rüyamda ormandaydım. Bu orman upuzun ağaçlardan oluşuyordu. Tıpkı Şeytan Ormanındaki gibi. Kehanete göre hazine iki soyun kesişiminde saklı."

"Eeeeee" diye sözümü kesti Grace.

"Eeesi, yani hazine Şeytan Ormanında. Çünkü iki soyun kesiştiği yer orası. Yani insan ve canavar soyunun.

Grace ve Leo ağızları açık bir şekilde bana bakıyorlardı. Bu sefer üstün olan taraf bendim. Genelde onlar beni güçleriyle eziyorlardı. Onların yanındayken kendimi çok aciz hissediyordum. Tıpkı mugglelar gibi. Ama şimdi onlardan bilgim sayesinde üstün olmuştum ve bu beni gerçekten çok mutlu etti.

( Harry Potter'da büyü yapamayanlara muggle denir.)

"Bunu sadece bir rüyayla mı çözdün?" diye sordu Leo. Sesindeki şaşkınlığı farketmemek içim sağır olmak gerekirdi.

"Evet, zeki biriyimdir." diye övünmeden edemedim.

"Demek Şeytan Ormanı ha?" Gelen sesle zindan kapısına baktım. Çakma Voldemort kapıda durmuş bana bakıyordu.

"Öyle bir şey demedim." diye  geveledim.

"Eminim dememişsindir, şimdi seni buradan çıkarıcam ve seninle yemek yiyeceğiz güzelim."

"Ona böyle deme." Sesin sahibi Leo'ydu.

"Şu anda benim esirim olduğunuz için bana aitsiniz ve kime ne diyeceğim seni ilgilendirmez." dedikten sonra pis pis güldü.

Leo'nun "Lanet Olsun." diye mırıldandığını duydum.

Demir kapı gümbürtüyle açıldı ve ben de çaresiz dışarı çıktım.

Büyük salona geçtiğimizde salonun ortasında büyük uzun bir masa kurulmuştu. Ne yalan söyleyim bende kurt gibi açtım ve masadaki  tek eksik şey kuş sütü gibi gözüküyordu. Masanın bir  ucunu bir tan diğer ucuna da bir tane sandalye yerleştirilmişti. Bana yakın bir sandalyeye doğru ilerledim. Benim o sandalyeye oturcağımı anlamış olmalı ki benden önce davranıp o sandalyeye o oturdu. Manyak herif işte nolcak? Çaresiz bende karşıdaki sandalyeye doğru ilerlemeye başladım.

Nihayet yerleşebildikten sonra kötü adamımızın yüzüne bile bakmadan yemeye başladım.

"İsmimi biliyor musun?" diye sordu.

Yüzüne bakıp "hayır" yanıtını verdim.

"Adım Edward."

Bu ismi duyunca  kendime engel olamadım ve kahkahalarla gülmeye başladım. Bana anlamayan gözlerle bakıyordu. Ben neden kötü aynı zamanda manyak bir adama gülüyordum ki.

"Komik olan ne?" diye sordu. Sesinden sinrlendiği anlaşılıyordu.

"Bak yanlış anlama ama, adının Voldemort gibi havalı bir isim olacağını düşünmüştüm." dedim alayla.

Bendeki cesarete bak gerçekten kötü bir adamla nasıl konuşuyordum. Söyledim söze yanıt vermedi. Tam o sırada gözüm açık olan kapıya ilişti. Dış kapılarını açık unutmuşlar. Nasıl böyle bir saçmalık yaparlar? diye düşünmeden edemedim. Ama ayağıma gelen bu fırsatı asla kaçıramazdım.

"Edward." dedim en tatlı sesimle.

"Ne var?

Kaba herif işte nolcak.

"Biraz yanıma gelir misin?" bunu daha tatlı bir ses tonuyla söylemiştim.

"Elbette,güzelim."

Masadan kalktı ve bana doğru gelmeye başladı. Yanımda durduğunda yüzüne baktım ve konuştum.

"Asla bana güzelim deme." Kelimelerim ağzından çıkar çıkmaz ona tekmeyi bastım ve arkama bakmadan koşmaya başladım. Arkamdan gelen inlemeleri ve küfürleri yok sayarak koşmaya devam ettim. Tam dışarı çıkıcakken kafamda keskin bir acı hissettim. Bilincim kapanmadan önce gördüğüm son şey ise Liam'ın bana bakan gözleriydi...

 

ADA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin