Bölümler biraz geç geliyor. Bu nedenle herkesten özür dilerim. Vaktim oldukça yazmaya çalışıyorum. Ama bölümleri genellikle haftasonları yayınlayacağım. Yorumlarınız ve fikirleriniz benim için değerlidir. İyi okumalar.
Bölüm ithafı: jesy_nelson_mixer-Liam-
Ona bunu nasıl yapabilmiştim? Ben ne zaman bu kadar kötü biri olmuştum?
Belki hayatımda yaptığım en zor şeydi bu benim için. Ama yapmak zorundaydım. Başka bir seçeneğim yoktu. Bilinci kapanmadan önce gördüğü son şeyler benim gözlerimdi. Ve bu bana nedenini bilmediğim bir acı veriyordu.Neyseki onu yere düşmeden yakalayabilmiştim. Şimdi kucağımda masumca uyuyordu. Uyurken o kadar tatlı ve güzel görünüyordu ki bi an onu burada esir tutan Lordu öldürmek istedim. Ama bunu yapamazdım. Fiziken güçlü biriydim ama ruhen korkağın tekiydim.
"Kızı götür ama onu arkadaşlarının yanına koyma."
Her ne kadar "Senden nefret ediyorum!" diye bağırmak istesemde yapamadım ve ağzımdan sadece cılız bir "Emredersiniz." çıktı.
"Güzel" dedikten sonra yanımdan ayrıldı.
Kucağımda masumca uyumakta olan Chloe'ye baktım. Onda daha önce hiç kimsede görmediğim bir şey vardı. Kalbi tertemizdi,masum ve saftı. Ona nasıl vurabilmiştim?
Yavaşça yürümeye başladım. Boş bir zindanın önüne geldiğimde durdum ve kapıyı açtım. Chloe'yi nazikçe yere koydum. Ve zindanın kapısını kapattım. O ayılana kadar onunla kalıcaktım.
Aniden karşı zindandan bir ses duyuldu.
"Seni alçak ona ne yaptın!?"
Tabiki bu sesin sahibi Leo'dan başkası olamazdı.. Ona dödüm ve sinir bozucu sırıtmamı takındım:
"Burada alçak olan biri varsa o da sensin."
Bana küfrettiğini duyabiliyordum ama onu takmıyordum. Şu anda önemli olan şey Cloe'nin bir an önce kendine gelmesiydi.
------------------------
-Chloe-
Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. Kafamda dayanılmaz bir ağrı vardı. Ağlamak istiyordum. Şu anda gerçekten kötü bir durumdaydım.
"Hey, iyi misin?" diye sordu kulağıma tanıdık gelen bir ses.
Bu ses Liam'ın sesi olmalıydı. Ondan nefret ediyorum. Bütün ağrılarımın sebebi oydu. Ve ona kesinlikle cevap vermeyecektim. Belki cevap vermezsem uyuduğumu düşünüp giderdi.
"Bilincinin açık olduğunu biliyorum. Beni kandıramazsın."
Lanet olsun. diye homurdandım.
Gözlerimi yavaşça açtım, bana bakıyordu.
"Senden nefret ediyorumm!!!" diye bağırdım ve ileri atıldım.
Ayağa kalkmamla birlikte dengemi sağlayamayıp yere düşmem bir oldu. Ben yere yapışmadan önce Liam beni tutmuştu.
"Yinede senden nefret ediyorum." diye homurdandım.
Söylediğime cevap vermedi. Beni yavaşça yere oturttuktan sonra başımın ağrıyıp ağrımadığını sordu.
"Çoook ağrıyorrr!" diye bağırdım ona.
"Ben.. şey özür dilerim" diye kekeledi. Bu hali gerçekten çok komikti.
"Bu bir şeyi değiştirmez." dedim duygusuz ses tonumla.
"Biliyorum, ama lütfen beni affet."
"Seni affetmeyeceğim." dedim yine duygusuz bir şekilde.
"Peki." dedi ve zindandan çıktı.
Koca zindanda yapayalnız kalmıştım. Zindanı incelemeye başladım. İçinde hiçbir şey yoktu. Tek bir sandalye bile.
Birkaç dakika sonra koridorda ayak sesleri duyulmaya başladı. Kim olduğunu merak etmiyordum. Ayak sesleri iyice yakınlaştı ve kesildi.
Zindanın kapısına baktım. Edward yani nam-ı diğer çakma Voldemort kapının önünde bana bakıyordum.
"Beni büyük bir hüsrana uğrattın."
"Ne mutlu bana." dedim alayla.
Hala yerde oturuyordum. Ve kalkmaya hiç niyetim yoktu.
"Şimdi taht odasına geliceksin ve sorduğum soruları teker teker cevaplayacaksın."
Ona cevap vermeyecektim. Cevap vermeyeceğimi anlayınca çekip gitti. Bir süre sonra zindanın kapısı açıldı ve içeri biri girdi. Daha önce öyle birini gördüğümü hatırlamıyordum.
"Benimle geliyorsun hemen." ses tonu ifadesizdi.
Ayağa kalkmaya çalıştım ama dengemi sağlmakta zorlanıyordum. Derin bir iç geçirdikten sonra kolumu tuttu ve beni sertçe yukarı çekti. Canım yanmıştı ve kafamın ağrısıyla birleşince benim için gerçekten kötü olmuştu. İstemeden inledim.
"Hey biraz kibar ol." dedim ona dönerek.
"Kızı bırak onu ben götürücem." bu ses Liam'a aitti. Vücudumu garip bir rahatlama hissi aldı. Ama nedenini bende bilmiyordum.
"Peki" dedi az önce kolumu tutan çocuk. Kolumu tutmayı bıraktı ve bana ters bir bakış atıp zindandan çıktı.
"Canını acıttı mı?"
"Sanane." diye tersledim onu.
Gözlerini devirdi ve yürümeye başladı. Bende onu takip ediyordum. O sırada Leo ve Grace'i uzun süredir görmediğimi farkettim.
"Grace ve L..." sözümü tamamlayamdan Liam konuştu.
"Sen uyurkne Leo biraz olay çıkardı ve ikisinede sakinleştirici verildi. Şuanda mışıl mışıl uyuyorlar."
"Ne?" diye tepkimi dile getirdim.
"Sus, ve Lord sana ne sorarsa cevaplamaya çalış tamam mı?"
"Peki." diye cevapladım onu.
Taht salonunun girişine vardığımızda derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Liam benimle girmemişti.
"Hoşgeldin." dedi Edward.
"Hoşbulmadım." diye mırıldandım.
Beni görmezden geldi ve sorularını sormaya başladı:
"Hazinenin yerini biliyor musun?"
"Hayır."
"Hiç mi?
"Hiç."
"Bence yalan söylüyorsun."
"Neye inanmak istiyorsan ona inan."
"Şu anda sana inanmıyorum. Ama aramızdaki sorunu halledebilecek tek bir kişi var. Liam. Yalanı ve doğuyu ayırt etme konusunda tam bir dahi."
"Peki." dedim. Umarım beni ele vermezdi.
"Liam." diye seslendi Edward. Birkaç dakika sonra taht salonunun kapısı açıldı ve Liam içeri girdi.
Yanımıza doğru gelmeye başladı ve iyice yaklaştığında durdum.
"Buyrun efendim?" dedi itaatkar ses tonuyla.
"Liam bana kızın söylediklerinin doğru olup olmadığını söyle."
Liam bana döndü.
"Ben hazineyle ilgili hiçbir şey bilmiyorum." dedim kararlılıkla.
Bana baktıktan sonra Edward'a döndü ve duygusuz bir ses tonuyla:
"Doğru söylüyor." dedi.
Rahatladığımı belirten derin bir nefes aldım ve Liam'a "sana minnettarım." bakışımı attım. O da bana Edward'a görünmeden gülümsemesini yolladı.
"Peki o zaman, ona ihtiyacımız yok. Kızı ve arkadaşlarını öldürün."
Duyduğum cümle kanımın donmasına sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA
FantasyAptal bir tatilin hayatımı kökünden değiştireceğini nereden bilebilirdim ki? -KESİT- "O bir sürü masum insanı öldürdü. Az önce kendi gözlerinle de gördün. Nasıl ona güvenebiliyorsun?" "Bazen gördüklerine değil kalbine inanman gerekir. Ve kalbim ona...