"Pişmedi diyorum pişmedi!" KyungSoo ellerini saçlarına götürüp çekiştirirek bağırdığında RiJin dudaklarını büzmüştü.
"KyungSoo tatlım, benim için her zaman kenarda köşede sakladığın çörekler vardır. Benim huyumu biliyorsun sonuçta. Bak görevden geldim kaç saat oldu uçuyorum. Bayat bile olsa bir iki lokma bir şey ver de yiyeyim ya!" Kızıl saçlı kadın haklı bir şekilde isyan ettiğinde KyungSoo gözlüklerini çıkarıp gözlerini ovuşturdu.
"Taze olanlardan yemen için uğraşıyorum ama keyfin bilir tabii! Kilerin yanındaki dolaptan al." KyungSoo gözlerinvi devirip fırına döndüğünde RiJin de seke seke dolaba doğru gitmiş ve ufak bir kasede üç beş tane kalan çörekleri kaptığı gibi koca mutfağın köşesindeki sedire kuruldu.
"KyungSoo, RiJin buraya-" Chanyeol mutfağa girer girmez gördüğü kızıl kafa ile cümlesini yarıda bırakmıştı. "Rapor vermen gerekiyor ve sen burada tıkınıyor musun?"
"Chanyeol Manit bir atasözü vardır bilmem bilir misin? Aç ayı oynamaz. Kaç saattir uçuyorum haberin var mı senin? Iki lokma girsin mideme be!" RiJin ağzı yarı dolu bir şekilde çemkirirken Chanyeol kaşlarını kaldırmıştı.
"5 dakikanı almayacak rapor vermen. Kral ve Kraliçe taht odasına bekliyor kaç saattir."
"Kraliçe çoktan karnımı doyurmaya geldiğimi hissetmiştir. Sanki beni tanımıyorlar yahu! Kaç senelik muhafızlarıyım." RiJin kayıtsız bir şekilde çöreklerini yemeye devam ederken Chanyeol derin bir nefes alıp kendine bir bardak su doldurdu.
"Aşkım bazen beni çok yoruyorsun."
"Manit, ben kendimi bile çok yoruyorum. Kaç yıl oldu birlikte çalışıyoruz bana aşık olmadan evvel bunu göze alsaydın." RiJin sonunda çöreklerini bitirmiş ve kaseyi kenara bırakmıştı. "KyungSoo tatlım! Bayat falandı ama çörekler çok güzeldi eline sağlık." Ellerini şöyle bir silkeledikten sonra Chanyeol'un omzunu patpatladı. "Hadi gidelim Manit."
RiJin hoplaya zıplaya mutfaktan çıkarken Chanyeol derin bir nefes alıp gülümsemiş ve sevgilisinin peşine takılmıştı.
"Bunların ikisi de gerizekalı."
***
"Hayır bunu kabul etmemiz mümkün değil! Halk arasında oluşacak en ufak bir statü farkına izin yok. Kendinizi kimseden üstün görme hakkınız yok." Karşında durmuş sana açıklama yapan Anka Heyeti üyelerini bir çocuk gibi azarlarken Yifan arkasına yaslanmış tebessümle dinliyordu.
"Ancak Majesteleri ülke Ruhu-"
"Hatırlatmama gerek olduğunu düşünmüyordum ancak Ülke ruhu tam yanımda oturuyor. Cor Meum'un Kral Yifan'da tekrar can bulduğunu hepiniz biliyorsunuz. Ayrıca benimde onun ülke olmasını sağlayan kişi olduğumu biliyorsunuz. Peki şimdi söyleyin bakalım konuşmanın başından beri Cor Meum sesini çıkarttı mı?"
Konuşman üzerine Yifan keyifli bir şekilde heyete dönüp gülümsedi. Heyet anlık olarak ona baktıktan sonra sana geri dönmüştü.
"Hayır Majesteleri."
"O zaman anlaştık. JongDae imzalamanız gereken belgeleri size ulaştırır. Şimdi çıkın lütfen." Kibar olmasına çabalamadığın bir şekilde kapıyı göstererek konuştuktan sonra heyet taht odasından çıkmıştı.
"Nasıl da bayılıyorum şu hallerine." Yifan tahtından hafifçe sana doğru eğilip tam kulağının altına bir öpücük kondurdu.
"Yine her şeyi bana bıraktın. Adım egoiste çıkacak senin yüzünden." Tacını çıkarıp kenarda bekleyen RiJin'e uzattın. Taç o kadar ağırdı ki boynun ağrımıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selection of the Dragon²[Wu YiFan OC]
Fanfiction•2. Kitap!• Wu YiFan kadim Ejderha soyunun Prensi'ydi. Kendisi ve geldiği soy yenilmesi zor güçteydi. Öyleki Ejderha soyu neredeyse tüm Asya Kıtasına hükmediyordu. Sen ise bir 'Nihildin'. Bir anda kesişen yollarınız sizi bir araya getirmişti ve gal...