0.3

139 21 31
                                    

Besomorph- Dead to Me

..

Titriyordu. Ellerim sanki kocaman bir buz kütlesinin içindeymiş gibi titriyordu. Kırık bardaktan geriye kalan cam parçaları sıktığım elimin içinde biraz daha parçalanıyordu.
Acı hislerimi kayıp mı etmiştim? Neden bir şey hissedemiyordum?

Öfke, hissettiğim tek şey. Kıskançlık? Biraz.

Siyah rugan ayakkabılarım birkaç kan damlasıyla kirlenirken kolumda bir el hissettim.

"Jeongguk, iyi misin?" Seokjin'in korkusundan dolayı kırılan ses tonu kulaklarıma ulaştığında bakışlarım yavaşça ona döndü.

Fark ettiğim şeyle ellerimi gevşetirken yere düşen cam parçaları gittikçe süzülen kan damlalarına karıştı.

"Bana bak Jeongguk!"

Yaşlarla dolan gözlerim tek arkadaşımın endişeli bakışlarını bulduğunda içime çektiğim nefes tıkadı soluk borumu. Uyuşmuş elimin acısı yavaş yavaş bir sızı şeklinde tüm koluma yayılırken etrafıma baktım. Herkesin bakışları üzerimdeydi. Onun bile.

Yanındaki kızla olduğum yere doğru ilerlemeye başladığında Seokjin'in kolunu sağlam olan elimle tuttum ve ikimizi de binadan dışarı çıkardım. Kurtulduğum kalabalıktan dolayı sert ve rahat bir nefes verdiğimde bu sefer beni sürükleyen Seokjin olmuştu.

Geniş park alanında telaşından ötürü zar zor bulduğu arabaya ikimizi de bindirdiğinde hızla oradan çıktık.

"Jeongguk bir şey söylesene! İyi misin, canın çok acıyor mu? Merak etme, buraya en yakın hastaneyi biliyorum."

Tuttuğum gözyaşlarım dayanamayıp akmaya başladığında kanla kaplı ellerime baktım.

"Çok acıyor."

Direksiyondaki eli başımı okşarken biraz daha gaza bastı.

"Bak, geldik sayılır tamam mı? Ağlama." Naif ses tonu beni sakinleştirirken salladım başımı.

Acıyordu. Her yerim, çok acıyordu.

...

İnsan hiç ruhen üşüdüğünü hisseder miydi? Kat kat örtündüğün örtüler, giydiğin kazaklar, kaloriferin tüm odaları dolduran sıcaklığı... Bunlar senin ruhunu ısıtacak şeyler değildi. Bu soyut soğukluğu ısıtacak biri gerekiyordu.

Üşüyen ruhumu ısıtması için birine ihtiyacım vardı.

Her tarafım karla kaplıydı sanki. Bir aralık gününde dışarıda mı kalmıştım? Ellerim niye bu kadar soğuktu? Yanaklarımda hissettiğim bu keskin sızı donmuş gözyaşlarım mıydı?

"Daha iyi misin?" Odama girdiğimiz ilk andan beri sorduğu sorularla beni hayattan bezdirmeye devam ediyordu. Seokjin, halsiz bedenimi yatağıma yatırıp yorganı boynuma kadar örttüğünde başımı 'evet' anlamında salladım.

Yüzünde memnun bir gülümseme oluşurken yanımdan kalkarak mutfağa gitmişti. Elinde daha yeni aldığımız ağrı kesici ve bir bardak su ile yanıma geldiğinde, ilgisinden oldukça hoşnut şekilde ilacı içirmesini bekledim.

Elime birkaç dikiş atarken yaptıkları uyuşturucu iğne etkisini yavaş yavaş kaybediyor, beni şimdiden ileride çekeceğim ağrıya hazırlıyordu.

"Teşekkür ederim." Kısık çıkan sesimle konuştuğumda elleri yine başımı buldu. Yavaşça saçlarımla oynarken gözlerimi kapattım yorgunlukla.

"Güzelce uyu."

...

Sabahleyin erken saatlerde uyandığımda şişmiş gözlerim yüzünden etrafı göremiyordum. Komodinin üzerindeki kol saatini alıp baktığımda ilk ders için hâla zamanım olduğunu görmüştüm. Bu yüzden ellerim saatimi kenara bırakıp bu sefer telefonumu aldı. Gördüğüm ilk şey rehber hocamızın attığı 'Geçmiş olsun Jeongguk. Umarım derslerini etkileyecek kadar kötü değilsindir.' mesajıydı. Parmaklarım telefonun üzerinde kayıp mesajı bildirim panelinden sildiğinde diğer mesajlara baktım. Sınıf grubundan birkaç kişi daha geçmiş olsun dileklerini iletirken kısaca teşekkür edip telefonu kapatmıştım.

Consider It Done | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin