0.1

271 23 35
                                    

1 Ay Önce

Karşımda her hatlarıyla belirli olan portre. Elimdeki fırça boyaya saplanıp çıktı ve kanvasın pürüzlü yüzeyini süpürdü. Çıkan ten renginden hafif koyu tona baktım. Çene kısmından yanaklara doğru yaydım hepsini. Fırça tekrar buluştu boyayla. Özellikle belirgin çizdiğim adem elmasının üzerinden geçti. Yeni bir fırça aldım. Kahverengi ve sarıyı karıştırdım. Fırçanın ucu daha göz bebeklerine dokunmadan omzumda bir dokunuş hissettim. Önemsizmiş gibi devam ettim ve boyadım keskin gözleri.
Bu sefer kulaklarımdaki şarkı kesildi.
Fırçayı usulca bırakıp arkama döndüm.

Rahat deri koltuğumda oturmuş etrafı inceleyen arkadaşımın bakışları çıkan sesle bana döndü.

"Dün gece uyumadın mı?" diye sordu kısık sesle. Yüksek sesten hoşlanmadığımı biliyordu.

Boyayla kaplı parmaklarım gözaltlarımı okşadı istemsizce. Daha sonra bakışlarımı duvar saatine çevirdim. Henüz erken bir saatti. Güneş yeni doğuyordu. Vurduğu ilk yer daha yeni boyadığım kehribar gözlerdi.

"Sen ne zaman geldin?" yerimden kalkıp elime bir ıslak mendil alırken sordum. Islak mendil parmaklarımın üzerinden sertçe kayıp geçti.

"Daha yeni. Bugün işten geç çıktım." Bakışları yeni yaptığım tabloyu buldu. Hala ıslaktı.

"Çok garip," dedi. Sesi fısıltıdan farksızdı. Benim gibi ayağa kalktı ve tabloya ilerledi. Neredeyse parmak uçları değecekti.

"Dokunma. " sessizliğime karşılık aceleciydim.

Önüne geçip şövaleyle beraber kaldırdım ve daha uzağa koydum. Arkasını çevirdim.

"Çok tanıdıktı." Ani çıkışıma şaşırmıştı ama sorgulamadı konuşmasına devam etti.

"O kim Jeongguk? Sanki daha önce görmüş gibiyim..."

Onun düşünceli ifadesini izlemeyi bırakıp dolabıma ilerledim ve üzerimdeki boyalı tişörtü çıkartıp yenisini giydim. Dolap kapakları sessizce kapanırken kendimi deri koltuğa attım. Ayaklarım koltuğun dışına çıkarken başımı koluma yasladım. Gözlerim kapandı ve ben gördüğüm yüz karşısında derin bir nefes aldım. Rüzgarda uçuşan saçları yüzüme değmiş gibi irkildim.

"Dün resim sergisindeydi." dedim çatallaşan sesimle.

Seokjin'in adım seslerini duydum. Ayaklarımı kaldırıp kendisi oturdu ve tekrar üstüne koydu.

"Şimdi hatırladım." dedi mırıldanır gibi. Elleri diz kapağımın üzerinde biten çorabın çizgisinde durdu.

"Onu tanıyor musun? "

Göz kapaklarım aralandı. Karşımda arkası dönük olmasına rağmen boy aynasından yansıyan tabloya baktım.

"Hayır."

Bakışlarım keskinliğini korudu, gözümü bile kırpmadım. Kehribar gözlere bakmaya devam ettim. Çizdiğim siyah, uzun, dalgalı tutamlar sadece bir resim olmasına rağmen mükemmeldi.

Tanıyordum. Her görüşümde ilk defa görüyormuş gibi olduğum Kim Taehyung'u çok iyi tanıyordum.

...

Atölyenin kapısı gürültüyle açılırken ellerimi kulaklarıma kapatmamak için zor durmuştum. Resim hocası dağınık kıyafetleri, burnuna kaymış gözlüğü ve büyük resim çantasıyla sınıfa gürültüyle girdi. Kapının yanındaki öğrencilerden biri hocaya yardım için yerinden kalkarken önümde duran resim kağıdıma döndüm.

"Geçenki desen dersi çalışmanıza devam edebilirsiniz." deyip yerine oturdu.

Elimdeki kurşun kalem ileriye ve geriye, sağa ve sola doğru hareket etti. Kontrollü bir şekilde hareket ettirdiğim kalemi telefonumun titremesi durdurdu.

'leeyubin yeni bir gönderi oluşturdu'

Baş parmağım hızla bildirime tıkladı. Saniyeler içinde açılan resim kaşlarımı çatmama sebep oldu. Yüzünü en son dün gördüğüm ve bugün tüm gece çizdiğim çocuğu inceledi gözlerim. Baş parmağım hafifçe gezindi üzerinde.

Sonra yanındaki kızı ardından yazdığı açıklamaya baktım.

"Benim için en sevdiği dersi bile ekiyor."

Kaşlarım hafifçe yukarı kalkarken dudağımın içini ısırdım. Aynı anda atölyenin kapısı ikinci kere açıldı. Sadece ben duydum. Sınıf o kadar gürültülüydü ki hoca bile içeri sinsice sızan Taehyung'u fark etmedi. Sadece ben fark ettim. Günün ilk dersine, en sevdiği (!) derse geç kalmıştı.

Keskin bakışlarım üzerinde oyalanmaya devam etti. Siyah uzun saçları her zamanki gibi dağınıktı. Üzerindeki beyaz tişört koyu tenini açıkça sergilerken kendine ait sırasına, hemen yan tarafımdaki sıraya yerleşti. Resim çantasından çalışmalarını çıkartıp yerleştirmeye başladı. Nefes nefeseydi. Fazla geç kalmamak için acele ettiği belliydi. Saçlarının arasından ufak bir ter damlası ensesine süzüldü. Dudaklarımı yaladım. Parmaklarım tuttuğum kalemi sıktı. Bakışlarım onun ellerine yöneldi. Benim aksime hafifçe tuttuğu kalemi, kağıdın üzerinde gezdirmeye başladı. Sağ eli saçlarına çıktı ve kulağının arkasına yerleştirdi bir tutamı.

Derin bir nefes aldım. Kokusu hemen burnuma ulaştı. Ciğerlerim bayram ederken kağıdın üzerindeki bakışları bir saniye bana döndü ve gülümsedi. Karşılık vermeye kalmadan ders saati bitmişti. Ellerim istemsizce hızlı attığı için nefes alamadığım kalbime gitti. Vücudum kasılmış gibiydi. Birkaç saniye öncesini tekrar yaşamak istedim.

Sınıftaki öğrencilerin hepsi farklı dersler için sınıftan ayrılırken biz oturmaya devam ettik. O çizdi, ben izledim. Elim cebimdeki telefonumu çıkardı. Kamera uygulamasına girerken düşünmedim. Beyaz yuvarlağa defalarca dokundum. Ta ki sınıfın kapısı yeniden gürültüyle açılana kadar.

Hızlıca indirdim telefonu eski yerine. Acele etmeden eşyalarımı toparlamaya başladım.

"Taehyung!"

Kirpiklerimin altından gelen kıza baktım. Sabah paylaştığı fotoğraftaki gibiydi. Fotoğrafın gerçekten bugün çekildiği doğruydu. Çantanın fermuarını hızla çektim.

"Hadi, gelmiyor musun?" diye sordu. Bakışları bir iki dakika üzerimde oyalandı. Ben ise kaçamak bakışlarla karşılık verdim.

"Geliyorum." Kalın sesi vücudumu titretti. Boğazım kurudu.

Sınıftan çıktılar.

Gözlerim Taehyung'un unuttuğu telefonunu buldu. Boş olmasına rağmen sınıfı süzdüm öylece.
Masanın üzerindeki telefonu aldım. Varlığı diğer cebimi doldurdu.

Eşyalarımla beraber sınıftan çıkarken boş bir sınıf aradım. Bulduğum ilk sınıfa girip hemen bir sıraya oturdum. Bilgisayarımı çantasından çıkartıp masaya koyarken açtım hızla. O açılırken cebimdeki telefonu çıkardım ve güç düğmesine bastım. Şifresini girmem uzun sürmedi. Bir, iki, üç, sıfır. USB kablosunu telefona takıp bilgisayara bağladım. Telefona kayıtlı her şeyi bilgisayarıma aktarırken düşünmedim. Ardından telefonunu kendi telefonuma bağladım. Telefonunun nerede olduğunu görebiliyordum.

Aktarma işlemi bittiğinde her şeyi toparladım ve hızlıca sınıftan çıktım. Adımlarım seri bir şekilde binanın çıkışına ilerlerken Taehyung'un da binaya doğru geldiğini gördüm. Muhtemelen telefonu için geri dönmüştü. Şanslıydı ki telefonu bendeydi.

Karşı karşıya geldiğimizde "Hey!" diye seslendim. Yerdeki bakışları bana döndüğünde yüzüme onun samimi olduğumu düşündüğü bir gülümseme ekledim. Elimdeki telefonu ona uzatırken bakışları orayı buldu.

"Sınıfta unutmuştun."

Yandan bir gülüş sunduğunda gözleri telefonunu bulduğu için parlıyordu.

"Çok teşekkür ederim-"

"Jeongguk."

Döneme başlayalı neredeyse iki hafta oluyordu ve adımı bilmiyordu.

"Çok teşekkür ederim Jeongguk."

.
.
.

Umarım seversiniz. Çerezlik, çok uzun sürmeyecek ama heyecan dolu bir kurgu olacak ᕦ(ò_óˇ)ᕤ

Consider It Done | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin