0.7

1.4K 116 104
                                    

"Lütfen, daha fazla dayanamayacağım. Bir an önce sökmeye başlayın şu aptal aynaları."

Önümdeki işçilere talimat verirken kafamı üst katın penceresine çevirdim. Göz göze geldik. Sinir bozucu ukala. Ben onunla böyle konuşuyorsam o izin verdiği içinmiş, sen kimsin ya?

"Bayan Manoban, peyzajlara müdahale edilecek mi?"

Teması keserek peyzajlara bakış attığımda bayılmak üzereydim.

"Elbette. Hatta bir ekip aynaları hallediyorken siz buraya başlayın."

Yemin ederim, herşey söküldükten sonra kalan manzara bile şuanki halinden iyi olacaktı.

"Mimar hanım, oralara gerek var mı ki?"

Az önce yukarıdan beni kesmiyor muydu bu herif, cin gibi nasıl önümde bitebilmişti? Ayrıca mimar hanım ne ya, köylü müsün sen?

"Sizene Bay Vante?"

Sözüme karşılık restorandaki çalışanların çoğu dönüp bana baktı. Ne var? Kötü birşey mi dedim?

"İşine karışmak gibi olmasın ama-"

"Yeterince karışıyorsun zaten, hadi kaybol önümden."

Şimdi de fısıldaşmaya başlamışlardı. Büyük ihtimalle sevgili tapılası (!) patronları Vante ile nasıl böyle konuşabildiğimi sorguluyorlardı.

"Sen kimsin de Bay Vante ile böyle konuşabiliyorsun tatlım?"

Sesin geldiği yöne kafamı çevirirken ilk kez Vante'nin ofisine geldiğimde içeriden çıkan kadın olduğunu fark ettim.

"Yaklaşma abla, parfümün midemi bulandırıyor."

Vante'nin ağzından kısık bir kıkırtı kaçtığında kadın bozuldu.

"Terbiyeni takınmanı öneririm, tatlım. Aksi takdirde senin için hoş şeyler olmaz."

Gözlerimi devirdim. Konuşurken gerim gerim gerilen suratı, yeşil lens gözleri, yine olmayan leoparlı elbisesi..

"Lütfen suratını öyle yapma abla, her an patlayacak gibi duruyorsun, korkuyorum. Şimdi çekil yolumdan."

Yanından geçip gidecekken arkamı dönüp işçilere seslendim. Vante gülmemek için kendini sıkmaktan kıpkırmızı olmuştu, kadın ise ağlayacak gibiydi. Çalışanlar şok..

"Benimle yukarı gelin de, şu zevksiz odaların planını çıkaralım."

Merdivene doğru yürürken karşıma çıkan bir adamla çarpıştım. Uzun boylu ve iri yapılıydı. Yanında beş kişi daha vardı. Ve hepsi zengin olduğu belli, yakışıklı birer züppeye benziyordu.

"Çok pardon hanımefendi, dikkat edemedim."

En azından kalas değilmiş.

"Hoşgeldiniz, Namjoon."

Bu nazik adamın aksine tam bir kalas olan Vante'nin sesini duyduğumda isminin Namjoon olduğunu ögrendiğim adama sorun yok dercesine gülümsedim. Namjoon'un aksine kısa boylu olan sarışın bir adam uzanıp elimi kavradı, ardından dudaklarına götürerek bir öpücük bıraktığında bu adamların burada ne aradığını sorguladım. Kalas Vante'nin estetikten nasibini almamış kalas mekânında.

"Ta-Vante, kardeşim bu güzellikte kim?"

Gözleri bedenimin ardından Vante'ye kaydığında korkmuş gibi hemen elimi bırakarak geri çekildi. Arkamı dönerek ona baktım, her zamanki gibi umursamazdı.

the wona •taelice•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin