Mekânın kapısı benim için açılırken yüzüklerle dolu parmaklarımla direksiyonda bir ritim tutturmuştum. Bu kapılar neden otomatik değildi ki? Vitesi alıp kapıları açan görevlilere teşekkür mahiyetinde baş salladım. Gözlerim boş yer ararken, zaten otoparkta onun Bugatti'si dışında bir araba olmadığını fark ettim. Sanırım mekân bugün hizmete kapalıydı. Freni çekip kontağı kapattım ve yan koltuktaki kol çantam ile evrak çantasına uzandım. Şu odaların detaylı çizimini yapmıştım. Arabadan inmeden önce kendimi kontrol etmek amacıyla yukarıdan aynayı indirdim. Gözlerim gri saçlarımda ve soluk suratımda gezindi. Yuta haklıydı, bu aralar bezmiş bir suratla geziyordum. Çantamdan her zamanki kırmızı rujumu çıkardım ve taşmamasına dikkat ederek sürdüm. Tepeden topladığım at kuyruğumu sıkılaştırıp aynayı kaldırdım. Uzun bir hırka, siyah ten çorap, siyah mini kışlık bir elbise ve uzun çizmelerimi giymiştim. Baştan aşağı siyahtım, tıpkı onun gibi.
Topuk seslerim sıvalı koridorda yankılanırken bugün onu olabildiğince az görmeyi diliyordum. Giriş katına adımımı attığımda burayı boş görmek garip gelmişti. Birkaç çalışan temizlik yapıyordu ve az ileride ise geçen gün tanıştığım altı adam birşeyler içiyordu. Vante'nin arkadaşları olduğu için bu kadar rahat takılabildiklerini düşündüm. Topuk seslerimi duyup bana dönerlerken yüzlerinde garip bir gülümseme oluştu. Çözemedim.
"Ah, ne güzel tesadüf Lalisa."
Adımı hatırlamasına şaşırdığım şu sarışın çocuk geçenki gibi yanıma gelip nazik bir şekilde elimi öptü.
"Değil mi.."
İsmini hatırlayamadığımı fark ettiğinde kıkırdadı.
"Jimin."
Biraz utanmıştım doğrusu ama ne yapabilirdim?
"Ah, evet. Biraz balık hafızalıyımdırda."
Sorun yok dercesine gülümsedi. Ardından elindeki kokteyl bardağını masaya koyan kahverengi rengi saçlı bir adam konuştu. Ah şu isimler..
"Jin ben."
Sesli mi konuşmuştum?
"Eğer seni rahatsız edersek bahçeye çıkabiliriz."
"Yok, yok. Ben takılmam siz oturun."
Samimi bir gülümseme ile konuştuğumda karşılık verdi. İleriden bana doğru gelen tasarımcıya adımlayıp elini sıktım.
"Merhabalar. Marguerite Design'dan geliyorum. İsmim Jisoo."
"Memnun oldum, Lilium Architecturae'dan Lalisa."
Altı adamın gözü önünde devam etmek istemediğimden onu bahçeye yönlendirip çalışanların birinden kahve istedim.
"Tekrardan hoşgeldin Jisoo. Sana kısaca planı anlatayım. Mekânın sadece ilk iki katı restore edilecek."
Evrak çantamdan söküm yapılmadan önce çekilen fotoğrafları çıkardım.
"Bunlar müdahaleden önceki durumlar. Bir tasarımcı olarak ne kadar vahim olduğunu fark etmişsindir."
Kıkırdayarak kafasını salladı.
"Bende bu sıkıcı gri ve kırmızı renkleri bordo ve siyahla değiştirmek istedim."
O sırada gelen kahvelerimiz için çalışana teşekkür ettik.
"Bordo ve siyah seçmemin nedeni.."
Eski demode aynalı koridorun fotoğrafını önüne koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the wona •taelice•
FanfictionLalisa Manoban, aklı başında bir mimardı, ta ki Kim Taehyung ile tanışana kadar. 𝘒𝘪𝘮 𝘛𝘢𝘦𝘩𝘺𝘶𝘯𝘨×𝘓𝘢𝘭𝘪𝘴𝘢 𝘔𝘢𝘯𝘰𝘣𝘢𝘯 [𝘋𝘰𝘳𝘢'𝘥𝘢𝘯, 𝘔𝘢𝘳𝘤𝘦𝘭𝘪𝘯𝘦'𝘪𝘯𝘦.]