1.5

1.5K 110 73
                                    

Yaklaşık on dakikadır sadece çatalla didiklediğim yemeği bırakarak itekledim. Bizimkilerle öğle arasındaydık ve çoğu zaman yemek yediğimiz restoranlardan birine gelmiştik. Sevdiğim yemeklerden biri olmasına rağmen hiç iştahım yoktu bu yüzden sadece tabakla bakışıyorduk. Zaten Ten ve Jaehyun yemeklerini çoktan bitirmiş, yan taraftaki kahveciden kahve almaya gitmişlerdi. Yuta ise benim aksime, oldukça iştahlıydı ve sadece bir iki lokması kalmıştı. Gözlerimi etraftan çekerek bakışlarımı ona yönettiğimde o kalan bir kaç lokmayı da bitirdiğini gördüm.

"İstersen benimkini de yiyebilirsin."

Arkasına yaslanarak tabağıma göz attı. Ardından kaşları havalandı.

"Sen yemedin? Bu yemeği?"

Ona göz devirdim.

"İştahım yok Yuta."

Boş bakışlarını suratımda gezdirdi.

"Yok, doydum ben."

Bir şey demeyip sadece başımı salladığımda söze girmek için birkaç kez ağzını araladı fakat sonrasında vazgeçti.

"Söyle, Nakamoto."

Derin bir nefes verdi ve ellerinden birini saçlarından geçirdi. Kol saati, gri takım elbisesi ile tam bir iş adamı gibi görünüyordu. Ben ise, kısa siyah dar bir etek, uzun topuklu çizmeler ve beyaz bir gömlek giymiştim. Bize dışarıdan bakan birisi kesinlikle işten çıkıp buraya geldiğimizi anlardı.

"Hatırlıyor musun, sana sarılmıştım?"

Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım.

"Sen bana hep sarılıyorsun."

Yasladığı yerden doğruldu ve dirseklerini masaya dayadı. Tam karşımda oturuyordu.

"Onu demiyorum. Hani sonra anlatırım demiştim, senin evde."

Bir iki saniye sonra neyden bahsettiğini anlamıştım. Bana sarılıp ağladığı zamandan bahsediyor olmalıydı.

"Ağladığın, tamam hatırladım."

Varla yok arası başını salladı.

"Önemli bir konu ama söyleyecek zaman bulamadım. Kimseye söylemeyeceğini biliyorum ama yine de söz verir misin Lalisa?"

Kaşlarım çatıldı. Yuta'nın ciddi olduğu zamanlar oldukça azdı ve şuan hiç olmadığı kadar ciddi görünüyordu. Kararlılıkla başımı salladım.

"Ama şey, bizimkilere de mi?"

Gözlerini etrafta gezdirdi ve ardından tekrardan bana baktı.

"Evet, Ten ve Jaehyun bilmiyor."

Ten ve Jaehyun'dan bile gizlediği her neyse çok ciddi ve önemli olmalıydı. Öyle ki, dördümüz arasında asla sır olmazdı. Ve bu ilk sırrımızdı.

"Tamam, söz veriyorum. Ayrıca bu her neyse çabuk söyle çünkü endişelenmeye başladım."

Yüz ifadesi tıpkı o geceki gibi hüzünlü bir hâl aldığında onu bu denli korkutan yada üzen şeyi acayip merak etmeye başlamıştım.

"Lalisa, kız kardeşim tehlikede."

"Ne?"

Yüksek desibelli çıkan sesim yüzünden etraftaki masalardan birkaç yüz bize dönerken Yuta özür dilercesine gülümseyip bana döndü.

"Bağırma."

Sesimi biraz daha kısık tutarak masada dikleştim.

"Nasıl kız kardeşim tehlikede? Yuta! Neden daha önce söylemedin? Neler oluyor? Hemen dökül!"

the wona •taelice•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin