Ellerim titrerken karşımda duran gökdelene göz gezdirdim.
Lee Seungwan. Git ve gerçekleri bizzat kendin öğren.
Jeon Jungkook'un günler önce söylediği söz kafamın içinde dönüp dururken o zamandan beri toplayamadığım cesaretimi sonunda bir araya getirebilmiştim. Sonuç ise, burada olmamdı. Hava fazla sıcak değildi ancak sık sık terliyordum bu yüzden cebimde taşıdığım mendilden bir tane daha alarak alnımda biriken damlaları sildim. Artık kış sona ermek üzereydi, hatta bazıları için ermişti bile. Ama ben hâlâ üşüdüğüm için kalın giyinmeye devam ediyordum. Son olayların üzerinden üç gün geçmişti, Vante'yi yeraltında göreli üç gün. O gün, arabada hastaneye götürülürken ayılmıştım ve güç bela da olsa, çocukları gitmekten alıkoyabilmiştim. Sadece çok fazla stres altındaydım. Olanları mecburen Jaehyun ve Ten'e anlatmıştık. Başta Yuta'ya kızsalarda sonunda anlayışla karşılamış, bu taşın altına onlar da elini koymuşlardı. Elimizdeki bilgileri Mark'ın istihbaratına iletsek de, yeterli olmamıştı. Ve doğal olarak, emeklerimiz boşa gitmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyorduk kendimizi. Ancak, MinJi ve Yuta için hiçbirimiz pes etmeyecektik.
Vante ise, bilemiyordum. Onu orada görünce şoka uğramışım. Bizimkilerle oturup konuştuğumuzda, hepimiz aynı fikirdeydik. Onun zaten böyle işlere bulaşan biri olduğunu az çok tahmin edebiliyorduk, ama Mark adamları araştırdığında onun ismine ulaşamamıştı. Bu yüzden onunda başka bir amaçla orada olduğunu düşünüyorduk. Her gün, Vante hakkında daha ne kadar kötü birşey duyabilirim derken daha da kötüsü karşıma çıkıyordu. Ve şimdi de, o anlardan birini yaşayacağımdan son derece emin bir şekilde Lee Seungwan'ın Ceo'su olduğu holdingin önünde duruyordum.
İçeri girmeye hazır değildim, ama girmezsem de olan bana olacaktı. Kendime acımaya başlamıştım. Vante bana yediği haltları anlatacak cesaret bile gösteremezken sözde karısını çaldığı adamın kapısına gelmiştim gerçekleri öğrenmek için. Anlaşılması güç şeyler yaşıyordum. Vante hayatıma bodozlama bir şekilde girip en ağır hasarlarla çıkmıştı. Ya da çıkamamıştı. Ben onu, bu yaptıklarına rağmen hâlâ hayatımdan çıkartamamıştım. Tıpkı kalbimden de olduğu gibi.
Daha fazla orada dikilmeyerek holdinge girdim. İleride bir danışma vardı. Büyük ihtimalle randevusuz olduğum için sorun çıkartacaklardı.
"Merhaba."
Muhtemelen yirmili yaşlarda olan sarı saçlı bir kız ilgiyle bana döndü.
"Ah, merhaba. Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Sürekli gülümsediği için biraz sinirim bozulmuştu. Bu aralar aptal duygularım her zamankinden daha çok ön plandaydı.
"Lee Seungwan ile görüşecektim."
Birkaç saniye bakışlarını yüzümde dolaştırdı.
"Randevunuz var mıydı?"
Derin bir nefes verdim.
"Hayır ama-"
"Öyleyse size yardımcı olmam mümkün değil."
Sözümü kesmesiyle sıkıca gözlerimi yumdum.
"Kim Vante, Kim Vante ile alakalı bir konu için geldim. Arayıp söylerseniz, beni mutlaka dinlemek isteyecektir."
Tam ağzını açıp itiraz edecekti ki, izin vermedim.
"Lütfen."
Ricam karşısında isteksizde olsa, telefon açtı.
"Bay Lee, burada bir hanımefendi var. Kim Vante ile alakalı bir konu için gelmiş. Pekala."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the wona •taelice•
FanfictionLalisa Manoban, aklı başında bir mimardı, ta ki Kim Taehyung ile tanışana kadar. 𝘒𝘪𝘮 𝘛𝘢𝘦𝘩𝘺𝘶𝘯𝘨×𝘓𝘢𝘭𝘪𝘴𝘢 𝘔𝘢𝘯𝘰𝘣𝘢𝘯 [𝘋𝘰𝘳𝘢'𝘥𝘢𝘯, 𝘔𝘢𝘳𝘤𝘦𝘭𝘪𝘯𝘦'𝘪𝘯𝘦.]