2.3

1.2K 86 57
                                    

Eli, elimi daha ne kadar sıkabilirdi bilmiyordum ama ellerimiz kenetlenmekten kırılacak gibiydi. Yine de bunu umursamadan başımı kaldırıp önümüzdeki binada gezdirdim bakışlarımı. Buraya ilk kez geldiğimde de aynı böyle bakmıştım, buradan giderken de. Ancak şimdi bir farklılık vardı, tek değildim. Tüm bunlara sebep olan, bizi bu hâle getiren, beni böylesine alabora eden adamlaydım. Ellerimi bırakmıyordu, çünkü bırakmayacağına söz vermişti. Aslında artık sadece ikimiz değildik, daha küçücük olsa da üç kişiydik biz. Buradan çıktıktan sonra tekrar aynı şekilde hayatımıza devam edebilecek miydik?

"Hadi."

Elimi çekiştirerek bir adım attığında bende ona uydum. Etraftaki gözler bize dönüyor, ardından kaşlar havalanıyordu. Ne çift ama!

The Wona'nın efendisi ve mimarı.

Bakışlarımı bize bakan yüzlerden çekerek önüme çevirdim. Vante, yeni öğrendiğim adıyla Taehyung, elimi çekmek istesem dahi bırakmıyordu. Birazdan..Birazdan her şey biticekti. Buraya ilk geldiğim andan beri içimi kemiren merak duygusu yok olacaktı, tüm o aradığım cevapları bulacaktım.

Kim Vante, bana cehenneminin kapılarını aralayacaktı.

Üst kata, ofisine geldiğimizde beni kapıda bırakarak anahtarı almak için içeri girdi. Aynadaki bedenimle göz göze geldim. Siyah dar bir pantolon, uzun çizmeler ve crop bir kazak. Giyimim değişmiyordu ama ben değişiyordum. Lalisa artık Lalisa değildi, zaten Vante de Vante değildi.

Uzun gri saçlarımı arkama atarak aynaya yaklaştım. Göz altlarım her geçen gün daha da morarıyordu. Şimdi anlıyordum işte midemin, başımın böylesine dönmesini. Bana bunu karnımdaki yapıyordu. Kapı sesini duyduğumda irkilerek ardıma baktım. O da simsiyahtı. Siyah bir kazak, pantolon, botlar. Hatta gözlerinin önüne düşen simsiyah dalgaları. En önemlisi de ruhu, onun ruhu da siyahtı. Elimden tutup tekrardan çekiştirirken merdivenleri çıktık. Durdum, buradaki son anım ellerimin titreyişiydi. Jungkook'un yanında korkmuyormuş gibi yapmaktı, ama becerememiştim. Şimdi ise yine kalbim hızlı hızlı çarparken hislerim farklıydı. Korku değildi bu, heyecandı. Bütün bunların sahibi o'ydu, bu cehennem ona aitti, hatta o cehennemin ta kendisiydi. Ama ben ellerim ellerindeyken korkmuyordum, içeride her ne olursa olsun buradan ellerimizi ayırmadan çıkmak istiyordum. Neydi o, bir katil mi? Bir uyuşturucu mafyası mı? Fuhuş yuvasının sahibi mi?

Anahtarın sesini duyduğumda yutkundum, o bunlardan hangisiydi bilmiyordum. Ve bu çaresizlik beni bitiriyordu.

"Gel bebeğim."

Kadife sesi kulaklarıma ulaştığında gözlerim bana uzattığı eline kaydı. Kapı aralanmıştı, ben ise birkaç basamak aşağıdaydım. Eğer elini tutmazsam yanacaktı, tutarsam beraber yanacaktık. Uzanarak bana uzattığı elini tuttum.

Ben beraber yanmayı seçmiştim.

Kalbim ağzımda atarken karanlıkta lamba olduğunu düşündüğüm düğmeye uzandı. Ardından her yer aydınlandı. Korkaktım, başımı kaldırıp önüme çıkacak şeylerden deli gibi korkuyordum. Bakışlarım yerdeyken öylece durdu, bakmamı istiyordu. Yer kırmızı bir halıyla kaplanmıştı, ardından bakışlarımı kaldırdım. Her yer kırmızıydı, aklınızın alabileceği her şey kırmızıydı. Gözlerim kırmızı duvarlarda gezindi, tüm duvarlar boş ve kırmızıydı ancak karşıda bir yazı gördüm. Tam karşımdaydı, birkaç adım atınca net görebilmiştim.

Ve dedi ki, 'Biz burada yanlızca kendi eğilimlerimizin tutsaklarıyız.'

Hotel California'dan bir sözdü, siyah bir kalemle yazılmış gibiydi kırmızı duvara. Burası sadece kırmızı halılarla ve boş duvarlarla kaplı bir koridordu. Koridorun sonunda da, ikiye ayrılan bir yol vardı. Gözlerimi Vante'ye çevirdiğimde yüzümü incelediğini gördüm. Ne düşündüğümü anlayarak dudaklarını araladı.

"İkisi de aynı yere çıkıyor Lalisa. Kötülüğün içine battığında hangi yola saparsan sap, tüm yollar seni yine ona çıkarır."

Söyledikleriyle duraksadım, haklıydı. Öyle ki, o da buraya girdiğinde tüm bunlara bulaşmaktan kurtulamamıştı. Gözlerimi iki kapıda da gezdirdirdim.

"Sağdan gidelim o zaman."

Gülümseyerek başını salladı. Garip duygularla savaşıyordum. Bu yolun sonunda ne vardı bilmiyordum, ama kötü olduğundan şüphe yoktu. Kapıyı açıp elimi tekrar tuttuğunda derin bir nefes alıp kalp ritmimi düzene sokmaya çalıştım. Ardından karanlık koridorun sonunda bir ışık gördüm. Kırmızı bir ışıktı bu, şüphesiz buradaki her şey kırmızıydı. Adımlarımız oraya yaklaştıkça gelen sesler artıyordu. Anlaşılmaz seslerdi bunlar. İkimizden de çıt çıkmazken sonunda ışığın yayıldığı noktaya ulaştık. Etrafta binlerce oda vardı. İnanılmaz bir şekilde odalar.

"Tanrım.."

"Lalisa.."

Beni kendine çevirdi. Gözlerinde gördüğüm kırıntılar kalbimi tekrardan hızlandırdı. Umuttu bu.

"Lalisa, burada her ne yaşanırsa yaşansın beni terk etmeyeceksin değil mi?"

Bakışlarım yüzünde dolandı birkaç saniye, ardından sustum. Tek yaptığım buydu zaten.

"Söz verdim, burayı satacağım. Ailemize çok güzel bir baba olacağım."

Sadece başımı salladım. İçimdeki korku yine ortaya çıkmıştı. Kanımı cayır cayır yakıyordu. İçeriden gelen sesler kalbimi tekletiyordu. Bazen çığlıklar ve inlemeler..

"Nereye gireceğiz."

"Yine aynı, hepsi aynı yere çıkıyor."

Tüm bu kat, öyle bir fikirle tasarlanmıştı ki kesinlikle çok zekiceydi. Başımı sallayarak elimi elinden ayırdım ve tam karşımdaki odaya doğru ilerledim. Tüm ışıklar aynı renkti. Adımlarım büyük olsa da, bacaklarım titrekti. Ardından ayak seslerini duydum, arkamdaydı.

Girdiğim odadaki görüntülerle kaşlarım havaya kalkarken ağzımın açıldığına bahse girerdim.

Tanrım...Buradaki tüm insanlar çıplaktı.

Birbirileriyle yiyişenler, sakso çekenler, birlikte olanlar ve bunların yanı sıra duvarlar.. Kelepçeler, kırbaçlar, vibtatörler ve daha bir sürü seks oyuncakları vardı. Az ileride de bir sahne. Çoğu kişi orayı izliyordu, çıplak bir kadın zincirle sandalyeye bağlanmıştı, gözlerinde görememesi için siyah bir tül vardı. Başında da yarı çıplak üç adam. Kadına türlü cinsel işkenceler yapıyorlardı, buradakiler ise onları izliyordu. Kadın şikayetçi değildi, aksine daha fazlası için yalvarıyordu.

"Aman Tanrım.."

Bizi görenler durarak önümüzde eğildiklerinde ellerimin titremeyi başladığını hisettim. Gösteri sona ermişti, buradaki tüm kadınlar hasetlikle bana bakıyordu.

"B-Bir saniye."

Kafamdaki parçalar yavaş yavaş birleşiyordu. Lee Seungwan'ın karısının bu batağa çekilmesini, Yoona'nın söylediklerini ve odadan kırbaçla çıkmasını, Taehyung'un bu kadar zengin olmasını, sürekli arıza çıkartan adamları, aylık defterini, onu yeraltında görmemi..

Hepsi kafamda bir araya gelirken titreyen elimi ağzıma götürdüm. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Kadınlar bana karşı böylesine kinlilerdi ve başından beri burada istemiyorlardı çünkü, Taehyung hepsiyle yatmıştı. Kim Vante bir tuzaktı, tıpkı Yoona'nın da dediği gibi o kadınları hedeflerdi ve kurban ederdi. Onları kendi efendileri olduğuna inandırmıştı. Oysa ki, hepsini birbirileriyle aldatmıştı. Jungkook bana, Vante'nin benden sonra düzeldiğini söylemişti. Haklıydı, o zamandan beri buraya gelmiyor ve onlara istediklerini vermiyordu.

Ben Lalisa Manoban, tüm seks kölelerinin efendisini onlardan çalmıştım.

Ve Kim Vante'nin meşhur cehennemi, bir seks kulübüydü.

the wona •taelice•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin