Belki bir takıntı belki bir alışkanlık. Gitmek nedir bilmiyorum ben. Kalbim senin için atmaktan vazgeçti fakat ben senden gidemiyorum,dedim ya ben gitmek nedir bilmiyorum. Üzgünüm güzel gözlüm, artık seni sevemiyorum. Geçip giden yıllarını veremem ellerine ama al geleceğin senin olsun. Ben yapamıyorum sen git zaten bir tek bunu yapabiliyorsun...
Keyifli okumalar...🖇
Evden çıkmış kafeye doğru gidiyorduk. Araba ile gitmek istememiştim hem beni boğuyordu hemde biraz yürüyüp temiz hava almak istemiştim bana iyi gelecek tek şey buydu. Cihangir ne kadar ısrar etse de arabaya binmek istememiştim,inat ettiğimi anlamış olacak ki daha fazla ısrar etmeden Elif'i de alarak peşimden gelmişti.
Şu anda ne mi yapıyorduk. Ben sol tarafta, Cihangir sağ tarafta,Elif ise tam ortamızda ikimizin de ellerini tutmuş bir şekilde yürüyorduk. Dışarıdan her ne kadar mutlu aile tablosu olarak görünüyor olsak da gerçekler farklıydı. Gerçekler can yakıcıydı gerçekler acıydı. En azından benim açımdan öyleydi.
Aramızdaki sessizlik yola çıktığımızdan beridir devam ediyordu kimsenin ağzından çıt çıkmıyordu. Sabah olanlar hepimizin moralini bozmuştu ister istemez. Aramizdaki sessizlik çığ gibi büyüyüp canımı iyice sıkmaya başlamıştı. Ağzımdan benden tamamen bağımsız olarak bıkkınlık dolu bir oflama çıktığında utanmıştım. Cihangir de bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki konuşmaya başladı.
- Prenses yoruldun mu kucağıma gelmek ister misin?
- Yoruldum ama ben Meyra'nın kucağında gitmek istiyorum.
- Ama Meyra yorulmuş güzelim benim kucağımda gitsen olmaz mı?
Cihangir resmen küçük bir çocuk misali Elif ile uğraşıyordu ve ona dönüp yüzüne baktığımda "Ben bu cocukla ne yapacağım Allah'ım sen sabır ver" der gibi bi ifade vardı. İçimden yüz tipinden yaptığım saçma sapan tespiti nasıl çıkardığımı düşünüyordum ki aniden gelen kahkaha atma isteğime engel olamamıştım.
Yan tarafıma baktığımda anlamaz gözlerle bana baktıklarını gördüm bu görüntü daha çok komiğime gitmişti ve icimde ki gülme isteğini maalesef ki tutamamıştım. Delirdiğimi düşünüyor olmalıydılar ki yüz tipleri bu düşüncemi oldukça destekliyordu.
Cihangir Elif'in elini bırakıp önümdee durmuş ve 1 adımlık mesafe bırakmıştı aramızda. Ellerimle ağzımı kapattım ve sakinleşmeye çalıştım gülüşümü engellemeye çalışıyordum fakat pekde kolay olduğunu söylemezdim.
Kahkaha attığımdan dolayı utanmıştım çünkü ortada bu kahkahama sebep olacak herhangi bir şey yoktu. Gözlerimi kaçırdım ve etrafa baktım. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı çünkü yan tarafımızda iki genç ağaca yaslı bir şekilde öpüşüyorlardı. Tekrar Cihangir'e baktığımda gözlerini kısmış ne gördüğümü anlamaya çalışıyordu daha yeni baktığım yere kafasını çevirince o anki panik ile bağırdım.
- BAKMAAA!!!
Korku dolu iki göz beni esir aldığında yine utanmıştım ne diye hayvan gibi bağırıyordum ki zaten.
- Noldu neden bağırıyorsun ne var orda.
"Yan tarafımızda ki çift öpüşüyor da bende sizin yanınızdayken bunu görmenizi istemiyorum çünkü salağım ve utanıyorum" diyemeyeceğime göre bir bahane aramaya başladım. Kafamı tekrar yan tarafıma çevirdiğimde gençlerin oradan uzaklaştıklarını gördüm. Derin bir nefes aldım çünkü söyleyecek herhangi bir bahanem yoktu.
- Hiiiç... hiç ya bişey yok. Hadi gidelim.
Utanmam saçmaydı biliyordum birini öpmek benim açımdan ayıp bir şey değildi fakat yanımda herhangi bir erkek varken bu şekil görüntülere tanıklık etmek istemiyordum. Öpüşmenin aksine bana utanç veren konu buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzler
Teen FictionGeçmişi kalbimin derininde saklarken kana bulanmış ellerimle nasıl çıkarırdım açığa, gözlerimden karalar bağlı ziftler akarken geleceğimi nasıl görmeye çalışırdım bana yazık olmaz mıydı? Oysa o temiz ellerini uzatmış beni bekliyordu, geçmişi kirli b...