9-Garip Madde ve Antimadde

743 84 45
                                    

8750 kelime. Bugüne kadar yazdığım en uzun bölüm. Bu nedenle bol bol yorum ve lütfen birazcık oy istiyorum. Yaparsınız değil mi? Yaparsınız yaparsınız...

Birazasli iyi okumalar diler... 


Sabri Taşkın'a hain demek içimden gelmemişti çünkü onun bir hain olduğuna inanmak istememiştim. O projeyi bir şekilde teröristler ele geçirmiş olmalıydı. Öyle ya da böyle Sabri hocanın kendi isteğiyle seneler boyunca uğraştığı bir silahı düşmana teslim edeceğini düşünmüyordum. Kaldı ki, bu uğurda öldürülen de kendisi olmuştu.

Bu nedenle arabadan indiğimde ve kimilerinin Amed dediği Diyarbakır'a geldiğimde kendimi kötü şeylere hazırlamadım. Başlangıç noktasına dönmüştük. Bu noktada hiçbir şeyin olumlu ya da olumsuz olduğuna karar veremezdik çünkü bitiş noktası hakkında bir fikrimiz yoktu. O nokta, hiç olmadığı kadar uzaktı bize.

"Burası..." diye mırıldandım kendi kendime. "Çok değişmiş."

Gecekonduların yerine farklı farklı binalar yapılmıştı mesela. Tam olarak hangi noktada arkadaşlarımla oynadığımı hatırlamıyordum. Asfalt bile sonradan atılmıştı. Düştüğüm topraklar, taşlar, tümsekler bir ziftin altında ezilerek kaybolmuştu. Anılarıma ulaşmak istedim.

Annemin adını nerede bağırdığımı anlayabilmek için tüm sokağa baktım ama bulamadım. Babamın Şahin'ine attığım top yüzünden parçalanan sol arka camın bıraktığı parlaklıkları göremedim. Eskiden tek tük araba bulunan bu yolun iki tarafında da sıra sıra park edilmiş arabalara bakarken babamın sırf ben güleyim diye frene biraz hızlı bastarak arabasını park ettiği o elektrik direği hangisiydi, bilemedim.

Ama kokusunu alabildim. Bacalardan çıkan pis duman yoktu belki, belki evlerin önünde duran yeşil çuval dolu kömürler yoktu ama ben çocukluğumun kokusunu alabildim. Bunun için Sabri Taşkın'a teşekkür bile ettim.

"İyi misin?" dedi Seyhan her şeyden habersizce. Başımı salladım.

"Çocukluğumun izleri silinmiş sadece." Birbirimize çok yabancılaşmışız bu mahalleyle.

"Gel." diyerek elini uzattı bana. Arabanın önünden dolanıp yanına ilerledikten sonra küçük pembe kaldırıma çıktım. Benden sonra Seyhan da çıkıp kapısı demirlenen bu apartmana doğru başını kaldırdı.

Askerler bizden 15 dakika önce iki ayrı araba olarak sokağa girmişti. Bir tanesi açılan bina kapısından sızıp içeride gizleniyordu. Bize dış kapıyı açma gibi bir görev üstlenmişti kendi kendine.

Hava çok soğuktu. Yerlerde karlardan kalan çamurlar varken bir tane çocuk göremedim. Oysa ne çok istiyordum şimdi bir çocuğu görmek ve kendiminkini yad etmek. Yalnızca üç kişi vardı görebildiğim kadarıyla. Onlar da yabancı, büyük ve uzaktı bana.

Seyhan sürekli etrafa bakıp bir sorun var mı diye çaktırmadan yokluyordu ama olsaydı zaten askerler onu arardı. Yine de, güvenemiyor olmalıydı ki demir kapıyı itekleyip geçmem için bekledi. Hemen sonra kapıyı bıraktı ve menteşelerinden yükselen tiz bir sesle bahçe kapısı kapandı.

Binanın kapısı açıldığında görünen uzun boylu, saçları çok kısa olan ancak sivil olduğu için asker olduğunu belli etmeyen bir yabancıydı. Adını söylemişse de dinlememiştim, tüm yolu bu evi satın alırken Sabri Taşkın'ın ne düşündüğünü harcamakla geçirmiştim çünkü.

Askeri geçip içeri yöneldiğimizde "Üçüncü kat." demişti. Gidecek sansam da bizimle beraber asansöre yöneldi. Binada kamera olmadığını yüksek tavanın köşelerine bakan Seyhan'la birlikte fark ettim. Gerçi sorun olmazdı çünkü o kameraları iptal edip kayıtları silmemiz çok zor bir işlem değildi. Hakem bunu uzaktan da kolayca halleder, en olmadı yapmam için bana tarif ederdi.

PİMİ ÇEKİLMİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin