11-Kasanın Şifresi/Part 1

478 73 39
                                    

Bugün bu gelsin, sürpriz olsun dedim. Part 2'yi yazarken belki yorumlar motive eder diye zıpladım hemen paylaşayım dedim. Bir de yeni bir ödevim olduğunu duyunca aylarca taslakta kalacakmış gibi korktum. 

Kısa ama... Anlarsınız, diğer bölüm (Part 2) fena olacak.

Birazasli iyi okumalar diler... (Ne özlemişim şu cümleyi beee!) 



Daha önce pek çok kez silah sesi duymuştum ama bunlar hep benden uzaktaydı. Hiç birkaç yüz metre ötemden sıkılan bir kurşunun hedefi olmamıştım mesela Sabri Taşkın ölene kadar. 

Ben babasının prensesi olarak yaşamayı adet edinmiştim. Bundan olsa gerek İhtiyar benim için yeni bir anne ve baba getirdiğinde onları herkesin yapacağı gibi reddetmemiştim. Evin içinde yalnız bile olsak, önce kendimi ve sonra diğerlerini inandırmak için, içinde bulunduğum durum sebebiyle onlara hep "anne" ve "baba" demiştim. Bu esnada bile hayatımda silah olmamıştı, üstelik yeni ebeveynlerim eski birer paralı asker olmalarına, evin bazı bölgelerinde silahlar bulunmasına rağmen. 

Şimdi, babama yaptığım yanlışın farkına varıyordum. Başkasına anne demekse yanlıştan bile büyüktü benim için. Sonuçta onlar ablamdan ve benden başka kimseye "kızım" diye hitap etmezlerdi. Sanırım koruduğum en büyük saygı ablama karşı olmuştu. Ablamdan başkasına hiç öyle seslenmemiştim. Benden yaşça büyük olanlara bile isimlerini söylemeyi tercih etmiştim çünkü ablam... Sanki ablam benim yüzümden ölmüştü. 

Başımı çıkarmadan, dizlerimi kendime çekip küçücük olurken aklıma ailem gelmişti, evet. Ölüme gidecek insanların aklına hep sevdikleri gelmez miydi? Benim aklıma da sevdiklerim gelmişti işte. 

Mesela biyolojik ailemden başka bir grubu da ailem olarak görmüştüm. İhtiyar her birinin ölümünü kabullenmemde yardımcı olmuştu ama bu, ona olan öfkemi dindiremiyordu. Katlanamadığım anlardan tam da birindeydim şu an. Neydi beni bu kadar acıtan? Damarıma basan tam olarak hangisiydi?

Bana yapılan saldırılar yalnızca kabuslarıma giriyordu. Peki ya... Çift Dikiş'e yapılanlar? Gözümün önünde dokuz annenin dokuz evladına ateş edilirken bir tabancaya bile dokunamamak mıydı ağrıma giden? Zekamı kullanabileceğim bir durum olmaması mıydı? Yoksa sorun her şeyden ziyade, artık dayanamayacağımı hissetmem miydi? Bitsin ve gidelim istemem miydi?

"Bana bak." dedi Seyhan. Elimdeki taşı avuç içimde saklayıp ona döndüm. Şarjör değiştirmek için sırtını benim gibi büyük taşa yaslamıştı. Birkaç kurşunun taşa çarptığını bile hissediyordum. Kurşunun hızını ve kuvvetini hesaplama fikrinden de son anda vazgeçmeyi başarmıştım. Zira ses o kadar yüksekti ki her biri kalbime girmiş gibi etki bırakıyordu. "Sorun yok." 

Başımı salladım. "Sorun yok." dedim. Sonra da ekledim. "Bok sorun yok!" 

Güldü. "Senin ilk seferindi, pardon." diyerek yeniden atış pozisyonu aldı. Tek dizi yerdeydi. Açıkçası buzun üstünde oturan popom çoktan uyumuştu ama onun yere temas eden dizinin altına sırf daha sıcaktır diye elimi koymak istiyordum. 

"O ne biçim bir tabir be?" diyerek çirkefleştim ama fark etmeden doğrulduğum için Seyhan aniden elini göğsüme yaslayıp beni duvara itti. Kafam acımıştı. İnleyerek gözümü kapattığımda "Vuruldum sanırım." diyebilmiştim. 

Çok acımıştı. 

"Bir daha kafanı çıkarırsan bunun şakasını bile yapamayacaksın." dedi Seyhan. Göz devirmek istesem de yapmayarak çikolatamı yemeye devam ettim. Resmen beni çocuk yerine koyuyor olamazdı, değil mi? Elime çikolata vermesi ağlamamı falan engellemeyecekti. Ağlamayacaktım ki. 

PİMİ ÇEKİLMİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin