SIDEREA
Blaze günlerdir yataktan çıkmıyordu. Ne Flacie'nin ailesiyle ne de kendisiyle yüzleşmeye cesareti vardı. Sevdiği kızın, çocukluk aşkının, çocukluk arkadaşının ölümüne sebep olmuş ve onu bir çöp gibi kenara atıp kaçmıştı. Daha ne kadar alçalabilirdi bilmiyordu. Her şey çok aceleye gelmişti, bundan emindi. Flacie'nin kalp atışlarının durduğunu gördükleri gibi ondan vazgeçmişlerdi. Evet, babası haklıydı; birisi onları o şekilde laboratuvarda görürse, Başkan'ın kızı üzerinde izinsiz deney yaptıkları ortaya çıkarsa ikisinin de bütün deney hayatları biterdi. Hem babası hem kendisi birer katil olarak kabul edilirlerdi. Yine de bunlar Blaze'in içini rahatlatması için yeterli değildi. Flacie belki de yaşayacaktı, Blaze bu ihtimalin imkansız olduğunu düşünse de ondan bu kadar çabuk vazgeçtiği için, babasına bir kerecik olsun karşı çıkmadığı için kendisini asla affetmeyecekti. Deney akşamının ertesi sabahı bir umuda tutunarak Flacie'yi bıraktığı yere dönmüştü ama bir kenara uçmuş siyah poşetten başka bir şey bulamamıştı. Gerçekten de babasının dediği her şey harfi harfine gerçekleşmiş gibiydi, ormanlılar onu alıp kim bilir nereye götürmüşlerdi.
"Blaze,artık yeter. Bugün Başkan'ı ve ailesini ziyarete gideceğiz. Kendini toparla ve sakın ama sakın bir pot kırma, yanlış bir şey söyleme." dedi babası kapıdan Blaze'e seslenerek. Blaze'in düşünceleri babasının sesiyle bölündü. "Blaze beni duydun mu? Doğum gününden sonra onu evin önüne bıraktın ama eve girişini görmedin. Orman insanlarının onu kaçırdığını düşünüyoruz, bu kadar. Yanlış bir şey söylersen sonu kötü olur. Şimdi hazırlan."
Blaze babasına karşı gelme enerjisini kendinde bulamıyordu O günden beri hiçbir şey için enerjisi yoktu. Flacie'yi çok özlüyordu. Yüzünü, son yalvarışlarını aklından bir an olsun çıkaramıyordu.
Önüne gelen ilk kıyafetleri giydi. Nasıl göründüğünü görmek için aynaya bile bakmadı. Arabaya bindi. Babası da onun peşinden binince ona yüzünü kırıştırarak baktı:
"Bu kıyafet ne böyle? Daha ütülü, bugüne uygun bir şeyler bulamadın mı?"
"Bulamadım."
"Blaze derhal bu tavrını düzelt. Son günlerde sanki sen değilsin, başka biri oğlum gibi."
Blaze kafasını cama yasladı, babasının sesini duymaya zar zor tahammül ediyordu. Gözlerini kapadı ve Flacie ile yürüdüğü sokakları izledi.
Flacie'nin evine geldiğinde içeri girmeyi hiç istemedi. Nefesi sıkışıyormuş gibi hissediyordu. Nereye baksa ona dair bir şey görüyordu. Her gün; uyanıkken, rüyalarında onu hissetmekten çok yorulmuştu.
"Blaze, hadi." dedi babası onu biraz olsun canlandırmaya çalışarak.
Blaze, kendini Flacie ile beraber ölmüş hissediyordu. Bu şekilde ne kadar devam edebileceğini bilmiyordu. Nasıl Bayan Costin'in yüzüne bakacaktı? Bu yalanı söylemeye nasıl devam edecekti, hiçbir fikri yoktu.
İçerisi biraz kalabalıktı. Başkan'ın diğer yakın dostları aileleriyle beraber gelmişlerdi. Ev olduğundan daha karanlık gelmişti Blaze'e. Belki de insanların giydiği simsiyah kıyafetlerden dolayı böyle hissetmişti. Suçluluk duygusu bir gölge gibi onu takip ediyordu. Gözlerini yerden ayırmamaya çalışarak babasının yanındaki yerini korudu. Kimse onunla konuşmaya çalışmamıştı. Siderea'da ikisinin beraber olduğunu bilmeyen neredeyse yoktu. İnsanlar Blaze'e acıyarak bakıyor ve onu üzmekten çekiniyorlardı.
Babası içkisini içip bakanlıkta çalışan biriyle konuşurken Blaze, Başkan'ın ve Bayan Costin'in onlara yaklaşmakta olduğunu gördü. Gözlerini iyice yere doğrulttu. Kimseyle yüzleşebilecek cesareti yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...