LADCASTER
Flacie, Cade ve yeni arkadaşlarının evinde bir haftadır kalıyordu. Buraya çok alışmaması gerektiğinin farkındaydı ama elinde değildi. Bu bir hafta, hayatında geçirdiği en güzel hafta olmuştu.
Bir haftadır evden hiç dışarı çıkmamıştı. Yatak olarak kullandığı koltuğundan evin bahçesini izlemekle yetiniyordu. Cade Ladcaster'dan diğer şehirlere malzeme dağıtımı yapıyordu. Soli ve Pax ise okula gidip geliyorlardı. Üçünden birisi genelde evde oluyordu. Üçü de evde olmadığı zaman ona kimseye kapıyı açmamasını tembih edip gidiyorlardı. Olabildiğince çabuk eve dönmeye çalışıyorlardı.
İlacın üstünden bunca zaman geçmesine rağmen Flacie kendinde büyük farklar hissetmiyordu. Kimseye görünmeden bazen kolunu, parmağını hafifçe yaralıyor ve yaranın saniyeler içerisinde iyileşmesini büyülenerek izliyordu. Yorgunluğu neredeyse geçmişti ama solgunluğu devam ediyordu. Herkes gibi yemek yiyebiliyor, yürüyebiliyor ve uyuyabiliyordu ama içindeki her an bir şey olacak hissinden kopamıyordu.
Flacie, yük olma hissinin de giderek üstüne yapıştığını hissediyordu. Ne zaman arkadaşlarına bundan bahsetse onu susturuyorlardı ama Flacie farkındaydı. Bu ev 3 kişi için bile küçüktü. Şimdi 4 kişi idare etmek zorundaydılar.
Ahşap, eskimiş kapının anahtarla açılma sesini duydu. Flacie'nin güvenliği için herkes anahtarıyla eve giriyordu. Şimdiye kadar onlar dışında kimse kapılarını çalmamıştı.
Gelen Cade'di. Flacie ona gülümsedi.
Bugün de kimsenin evde olmadığı günlerden biriydi. Flacie evde tekken kitap okuyor, evi düzenliyordu ama en çok kendinde farklı bir şeyler aramakla meşguldü. Bundan hiçbirine bahsetmemeye özen gösteriyordu. Ondan korkmalarını istemiyordu.
"Hoşgeldin." dedi Flacie. "Nasılsın?"
"İyiyim ama sen biraz gergin misin?" diye sordu Cade gözlerini kısarak.
"Diğerleri de gelince bir şey konuşmak istiyorum."
"Yine evden gitmek istediğinle ilgili şeylerse hiç başlama bence."
Flacie gözlerini yere indirdi. Kısacık sürede Cade ile birbirlerini çok iyi tanımışlardı. Flacie sanki yıllardır onu tanıyormuş gibi hissediyordu. Ona, onu Siderea'da bırakmadığı için o kadar minnettardı ki Cade için elinden gelen her şeyi yapmak istiyordu.
"Flacie..." diye tekrarladı Cade. " Bu fikirleri çıkar artık aklından."
"Başka şeyler de söyleyecek-"
Flacie cümlesini tamamlayamadan kapı tekrar açıldı. Bu sefer Soli ve Pax beraber gelmişlerdi.
"Negatif havayı eve girmeden sezebiliyorum, biliyor musunuz?" dedi Pax çantasını yere fırlatırken.
"Yine ne oluyor?" diye sordu Soli bıkkın bir ses tonuyla.
"Anlatmak ister misin Flacie?"
Flacie Cade'e sert bir bakış atarak diğer arkadaşlarına döndü:
"Diyorum ki yarın beraber şehre gidelim. Gezmek, başka bir yer görmek istiyorum. Sonuçta sonsuza kadar bu evin içinde kalamam. Aynı zamanda... bana ev bakarız belki. Küçük bir yer araştırırız."
"Asla olmaz." dedi Cade Flacie'ye doğru yürüyerek. " Şu söylediklerin sana mantıklı geliyor mu? Sen Başkan'ın kızısın. Ya seni tanıyan biri çıkarsa? Seni geri götürmelerini mi istiyorsun?"
"Cade burada daha ne kadar kalabilirim? Orada beni hapsettikleri için kaçtım. Burada da senin evinde mi hapsolacağım?"
"Bir şeyler düşünene kadar kalırsın. Beraber bir plan yaparız, değil mi çocuklar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...