Onunla beraber yağmur da hızlanmıştı. Flacie'nin üstünde siyah atleti ve gri kapüşonlusundan başka bir şeyi yoktu. Üşüdüğünü hissetti. Laboratuvara çok az bir mesafesi kala bir sokak lambasının altında durdu. O kadar hızlı nefes alıp veriyordu ki daha fazla dayanamadı, yere çöktü. Ağladığını hissediyordu ama bunlar göz yaşları mı yoksa yağmur mu çözemiyordu.
Nefes alış verişleri düzene girerken çömeldiği yerden kalktı ve yüzünü temizledi. Koşmayı bıraktı, artık laboratuvarı görebiliyordu.
Girişteki nöbetçi kulübesinde Agurys'i gördü ve kapıyı açması için ona eliyle işaret etti. Agurys kapıyı açarken ona hafifçe selam verdi ve ana bina bahçesine giriş yaptı. Yağmurdan tamamen sırılsıklam olmuştu ama odaya dönmek ve az önce yaşananları düşünmekten de ölesiye kaçınmak istiyordu.
Daha o odasına giden merdivenleri çıkarken düşünceleri ile boğuşmaya başlamıştı bile. Cade neden böyle bir şey yapmıştı ki? Babasının kendine yeni bir Blaze bulmuşsun derken bahsettiği şey buydu demek ki. Şimdi taşlar yerine oturmaya başlamıştı.
Flacie Cade'e bilmiyorum derken yalan söylemiyordu. Gerçekten de böyle bir şeyi hiç düşünmemişti. Son birkaç ayda o kadar çok şey yaşamışlardı ki Flacie'nin aklı aşkı düşünemeyecek kadar yoğundu.
Odasına girerken kendini hiç olmadığı kadar yorgun hissediyordu. Hemen ıslak kıyafetlerinden kurtuldu, saçlarını kuruladı ve yatağına yattı. Çok üşümüştü, titriyordu, yorganını iyice üzerine çekti. Şu an annesinin yanında olması için her şeyini verirdi. Keşke eve gitseydim diye düşündü. Belki babası onu zorla laboratuvara geri yollardı ama denemeye değerdi.
Evet, bugün kaçarak Cade'le yüzleşmekten kurtulmuştu belki ama yarın eğitim alanında ne kadar kaçabilirdi ki? Onu üzmek en son isteyeceği şeydi ve bu şekilde üzeceğini de hiç düşünmemişti.
Ertesi gün Flacie'nin Cade'le hiç yüzleşmesi gerekmemişti çünkü Cade eğitime gelmemişti. Flacie devasa eğitim alanını karış karış gezmiş, her eğitim grubunu ikişer kere incelemişti ama Cade yoktu. Dün onunla yüzleşmekten kaçtığı için kendini çok kötü hissetmeye başlamıştı, görünüşe göre Cade artık onu görmek bile istemiyordu.
Flacie Cade ile beraber bugün Pax'i de alanda görememişti ama Soli her an alandan kaçmak istermiş gibi çıkışa yakın bir yerde oturuyordu. Flacie derin bir nefes aldı, cesaretini iyice topladığını hissetti ve onun yanına yürüdü.
"Selam Soli. Nasılsın?"
Soli başını kaldırıp Flacie'ye bakmadı. Kollarını göğsünde birleştirmiş, bağdaş kurmuş oturuyordu. Uzun, kahverengi saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Hafif rüzgarda saçları yüzüne değiyordu.
"Peki, tamam. Hala benimle konuşmak istemiyorsun. En azından Cade'in nerede olduğunu söyleyebilir misin?"
Soli birden hızla ayağa kalktı ve iyice Flacie'ye yaklaştı. Flacie irkildi ve birkaç adım gerileyerek arkasındaki tellere iyice yapıştı.
"Görünüşe göre onu da sonunda kendinden uzaklaştırmayı başarmışsın."
Flacie hem bundan önce Soli'yle yaşadığı sıkıntıların, hem de dün Cade'le arasında geçen olayın artık taştığını hissetti. Daha fazla Soli'yi alttan almak gibi bir niyeti yoktu. Onun için yapabileceği her şeyi yapmıştı. Elleriyle Soli'yi göğsünden itti.
"Artık yeter!" dedi. Sesi beklediğinden daha yüksek çıkmıştı ama buna aldırmadı. "Gerçekten yeter. Senin için elimde gelen her şeyi yaptım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...