" Nöbet tutma işi ikisinde değil miydi? Neden uyanık olan biziz de uyuyanlar bunlar?"
Flacie bu soru yakından mı geliyor uzaktan mı kestiremiyordu. Gözlerini açması gerektiğini biliyordu ama uzun süredir uyuduğu en güzel uykudan uyanmak da zordu. Ses konuşmaya devam etti. Şimdi daha da yakındaydı:
"Hey, Blaze'in ve Siderea'nın gazabından korkan sadece ben ve Soli sanırım. Uyansanıza!"
Flacie yeşil gözlerini hafifçe araladı ve yattığı yere vuran ışığa alışmaya çalıştı. Önce sağ tarafında yatan Cade'i gördü. Uyumaya devam ediyordu. Kahverengi, dalgalı saçları birbirine karışmıştı ve vuran güneş ışığıyla parlıyordu. Flacie'nin gözleri daha sonra Cade'in kucağındaki yastığa kaydı ve gülümsedi.
"Günaydın." dedi diğer iki arkadaşına dönerek. Pax tam başucundaydı ve sinirli görünmeye çalışıyordu. Soli ise ayaklarının dibinde ellerini beline koymuş, şaşkın şaşkın Cade'e ve ona bakıyordu.
"Günaydın mı? Öğlen oldu." dedi Pax gürültüyle. Gürültüsü Cade'i de uyandırmaya yetmişti.
Cade elleriyle gözlerini ovuşturarak seslere anlam vermeye çalışıyordu. Solunda oturan Flacie'yi görünce bir anda yattığı yerden oturur pozisyona geçti ve kucağındaki yastığı bir köşeye bıraktı.
"Flacie, uyumuşum. Özür dilerim."
"Önemli değil. Ben de uyumuşum zaten."
"Önemli değil mi?" diye sordu Pax. Flacie onun sesindeki şakayla karışık endişeyi duyabiliyordu. " Bugün bir planımız yoksa geceki nöbeti ben alıyorum. Haberiniz olsun."
" Uyumamalıydım. Herkesi riske attım." diye söylenmeye devam ediyordu Cade.
"Bunun için biraz geç oldu Cade." dedi Soli ve devam etti: " İyi haber, gelen giden olmamış. Siz uyurken evin önüne de baktık. Kimse gelmemiş."
"Belki vazgeçmiştir. Blaze çok cesur değildir." dedi Flacie ama içten içe Blaze'in vazgeçmeyeceğini de biliyordu.
"Buradan gitmeliyiz." dedi Cade. Sözcükler ağzından bir anda çıkmıştı. Kendisi bile bunu söyleyeceğini beklemiyor gibiydi.
"Nasıl gitmeliyiz?" diye sordu Pax herkes adına.
"Gitmeliyiz, işte. Kalacak başka bir yer bulmalıyız. Tekrar gelecek ve bu sefer tek kişi gelmeyecek. Buna hiç şüphem yok."
"Nereye gidebiliriz? Cade, buradan başka kalacak yerimiz yok." dedi Soli. Planı mantıklı bulmadığı gözlerinden okunuyordu.
"Aslında var. Tehlikenin geçtiğine emin olana kadar Thawe'e gidebiliriz."
"THAWE Mİ?" diyerek bağırdı Soli. Ani çıkışı Flacie'nin irkilmesine sebep olmuştu. Soli devam etti: "Oradan uzaklaşmak için zamanında ne kadar uğraştığımızın farkındasın değil mi Cade? Buradaki hayatlarımızı sırf Flacie için terk etmemizi mi söylüyorsun bize?"
Soli söylediği şeyin ağırlığını söyledikten sonra ancak fark edebilmişti. Gözleri hemen koltukta köşesine büzmüş Flacie'ye kaymıştı.
"Flacie ben..."
"Önemli değil, haklısın. "
"Öyle demek istememiştim. Özür..."
"Özre gerek yok Soli. Bu konuyu kapatalım. Nöbete devam ederiz. Biri gelene kadar... "
"O zaman ikimiz gideriz." dedi Cade. Düşünmeden konuştuğu çok belliydi. Flacie onun iyi niyetini takdir ediyordu ama kaçmak mantıklı değildi. Sadece geleceği ertelemekti. Yavaşça Cade'in koluna uzandı ve onu kendine doğru çevirdi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...