Uyandığında bej renkli bir tavana bakıyordu. Gözlerinin aydınlığa alışmasına izin verdi ve etrafına baktı. Bir tür klinikte gibiydi. Eski püskü bir sedyenin üzerinde yatıyordu. Her yanında kullanılmış pamuklar, iğneler, makaslar vardı. Birden yaşadığı korkunç şeyleri hatırladı. Yaralanan koluna baktı. Kanaması durmuş, yarası dikilmişti.
İçgüdüyle kendini korumak için doğruldu ama bu ani hareketiyle başına bir ağrı saplandı. Sedyeden kalkamadan geri yatmak zorunda kaldı.
Onun bu ani hareketiyle beraber bir el hemen onu durdurmaya çalıştı ama Flacie'nin soğuk bedenini hissedince geri çekildi. Flacie başını tutarak ona bakan kişiye baktı.
Bellare.
Kız endişeyle Flacie'ye bakıyordu. Güzel buz mavisi gözleri her an ağlayacakmış gibi bekliyordu. Flacie içinden bu kızın iyi biri olduğunu düşünüyordu ama Keiran ile yaşadıklarından sonra bu ormanda yaşayan kimseye güvenmemeye dair kendine söz vermişti.
"Acele etme." dedi kız ince sesiyle. "Vücudun zehri daha yeni attı, biraz dinlen"
Zehir.
Flacie bir anda vücudunda gezinen o acımasız zehri hatırladı. Bütün vücudu zangır zangır titrerken önünü görecek gücünün bile olmayışını hatırladı. Velas'ı öldürdükten sonra tek hissettiği acı olmuştu. Şimdi bu acıdan geriye ufak bir baş ağrısı kalmıştı. Flacie bu kadarıyla atlatabildiği için içinden şükretti.
"Visha zehriyle bu zamana kadar yaşayabilen kimse olmamıştı." dedi bir ses. Flacie acele etmeden kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Bu Castrum'un lideri, Saoradh, Lord Quillon dimdik ayakta duruyordu. İki kolunu belinin arkasına yerleştirmiş, Flacie'ye bakıyordu. Sarı saçlarını bir tokayla toplamıştı. Keskin yüz hatları şimdi daha net görünüyordu. Sakalsız yüzü savaş yaralarıyla doluydu. Flacie onu ilk gördüğü zamandan beri yüzündeki ve boynundaki dövmelerin arttığını fark etti.
Lord'un arkasında bir düzine kadar adam dizilmişti. Flacie onların Saighler olduğunu tahmin etmişti. Tıpkı liderleri gibi dimdik duruyorlardı. Hepsinin bakışları aynı noktada sabitti. Liderleri onlara emir vermeden nefes bile almamaya yeminli gibi duruyorlardı.
Flacie Castrum'dan kaçma girişiminin cezasını merak ediyordu. Daha fazla başına ne kadar kötü şey gelebilirdi, emin değildi. İçinde kocaman bir başarısızlık duygusu büyüyordu. Ne Siderea'da ne Ladcaster'da ne de Logreendi'de kalmayı başarabilmişti. Nereye giderse gitsin kendisi de dahil birilerinin başını derde sokup her girişiminde başarısızlığa uğruyordu.
Saoradh ağır adımlarla Flacie'nin önüne doğru yürüyüp donuk mavi gözleriyle Flacie'ye baktı. Flacie bu adama her baktığında bakışlarının onu delip geçtiğini hissediyordu. Flacie içinden "Acaba saygı anlamında ayağa mı kalkmam gerek?" diye düşündü ama Saoradh bir adamı kolundan tutarak Flacie'nin önüne getirdi.
"Bu Madens." dedi Saoradh Flacie'ye adamı işaret ederek. "Şifacımız."
Adam yaşlı görünüyordu. Kısa boyu ve buradaki diğer insanlara göre hafif kilolu bir vücudu vardı. Kırlaşmış saçları darmadağındı. Gözünde çerçevesiz, eskimiş bir gözlük vardı. Diğer Logreendililer gibi bej renkli, kirlenmiş kıyafetler giymişti. Yüzündeki kırışıklar adamı buradaki herkesten daha çok şey yaşamış gibi gösteriyordu.
"Flacie, kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu adam. Flacie ayağa kalkıp kalkmamak arasında gidip geliyordu. Buradaki insanlara saygı duyduğundan değil ama alacağı cezayı azaltmak için onlara iyi davranmayı düşünüyordu. Hafifçe yattığı yerden doğruldu, ilk sefer gibi acele etmedi. Sedyesinde oturur pozisyona gelince bacaklarını aşağı sarkıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...