Tam bir hafta.
Flacie'yi bu odaya kapatmalarının üstünden tam bir hafta geçmişti. Flacie bütün bu duvarlardan, yataktan, bu odaya ait her şeyden nefret ettiğini hissetti. Bir hafta boyunca defalarca kan örneği vermişti. Bunu neden yaptığı hakkında da hiçbir fikri yoktu ama artık çok yorulmuştu. Kan verme sıklığı da artmıştı. Bazen Bona ve Bliant tek gelişlerinde 20 tüp bile alıyordu. Flacie artık saymayı bırakmıştı.
En kötüsü de 7 gün boyunca Profesör sadece bir kere kontrole gelmişti. Bona ve Bliant dışında kimse gelmiyordu. Sandor da görevini bırakmıştı. Ne annesinden ne de Cade'den hiç haber yoktu. Flacie artık kaçma planları yapmayı düşünmeye başlamıştı.
7.günün akşamında yemeğini yedikten sonra yatağına yatmıştı. Kan alma saatine az kaldığını biliyordu. Belki de Bona ve Bliant'tan kaçabilirdi. Onları yaralamayı düşündü ama güçlü hissetmiyordu. Ayrıca bu odada onları yaralayabileceği hiçbir malzeme de yoktu.
Pencereden atlamayı da düşünmüştü ama kolunu, bacağını kırmasının çok olası olduğunu biliyordu. Yaralanmadan atlayabilse bile 24 saat laboratuvar girişinde duran askerleri de geçemezdi. Eskiden iki askerin durduğu giriş kapısı şimdi dört askerle korunmaktaydı.
Kapının anahtarla açılma sesini duyunca yatağına iyice yerleşti. Kan alınması için kolunu onlara hazır hale getirdi. Bu akşam da Siderea'ya teslim olmayı kabul etmek zorundaydı.
Odaya annesinin girmesiyle yattığı yerden neredeyse uçarak doğruldu.
"Anne." dedi ağlayarak. Bir haftadır ağlamamak için kendini zor tutuyordu ama şimdi içinde sakladığı üzüntüsünü dışarı çıkarma zamanıydı.
Annesi yatağın sol köşesine oturunca Flacie kollarını onun boynuna doladı. Annesi de kızının saçlarını okşayarak gözyaşlarına teslim olmuştu.
Sonunda ayrıldıklarında Clarencia kızının yüzünü elleri arasına aldı:
"Flacie, buradasın, yaşıyorsun. Hep yaşadığına inanmıştım."
" Seni çok özledim." dedi Flacie onun ellerini tutarak. Annesi onun ellerinin soğuğunu hissedince hafifçe geri çekildi:
"Neden böyle soğuksun? İyi misin Flacie?"
"İyiyim, iyiyim. İlacın bir yan etkisi."
"Flacie ben..."
" Anne, bilmiyordun değil mi? Blaze'in o gece bana ilacı vereceğini?"
"Bilmiyordum Flacie. Yemin ederim. Hepimizi kandırdılar. Ben... öğrendikten sonra babana boşanmak istediğimi söyledim."
"Ne?"
"Seni öldürmeyi göze aldı Flacie. Onunla aynı evde yaşamak bir işkence ama... kabul etmedi. Eğer bir daha böyle bir şey söylersem seni bana hiç göstermeyeceğini söyledi."
"Anne, çok üzgünüm. Yaşadığın her şey için özür dilerim."
"Hayır, hayır önemli değil. Önemli olan tek şey senin iyi olman."
"İyiyim, bana zarar vermediler. Gerçekten iyiyim." dedi Flacie onu inandırmak isteyerek.
" Daha erken gelecektim ama izin vermediler." dedi annesi gözyaşlarının arasında.
"Halka ne dediler anne? Herkesi nasıl inandırdılar?"
"O kadar gerçekçiydi ki Flacie. Senin o gece orman yağmalayıcıları tarafından kaçırıldığını söylediler. Logreendi'ye 500 kişilik askeri ekip gönderdiler. Her şeyi öyle iyi planlamışlardı ki hiçbirimiz şüphelenmedik. Babanın, Blaze'in senin üzerinde deneyi yapması...aklımın ucundan bile geçmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...