Keiran ve Bellare arasında bir bağlantı vardı ama Flacie bunu henüz çözememişti. İçinden hiçbir zaman çözmek zorunda da kalmamayı diledi. Eğer Keiran sözünü tutarsa belki de birkaç saat sonra Siderea'da olacaktı. Yapmak istediği ilk şey Cade'e gidip ondan özür dilemekti. İçindeki enerjinin tekrar canlandığını hissetti ve bu hisse sıkı sıkı tutundu.
Akşam olunca ve pencereden hücreye giren ışıklar kesilince Keiran'ın söylediği gibi Bellare hücreye geldi. Flacie kızın ve Saoradh'ın halkın geri kalanından daha farklı, tıpkı birer savaşçı gibi giyindiklerini farkındaydı. Bu Castrum'u ikisinin yönettiklerini düşündü.
Bellare küçük ellerinde metal bir tepsi tutuyordu. Flacie kızın mektuptan haberi olduğunu düşünmüştü ama kız bir şey sormamıştı. Demek ki Keiran duyulmasını istemediği bir iş çeviriyordu. Flacie bu işlerin olabildiğince dışında kalmaya karar verdi, mektubu cebinden çıkardı. Bir an önce kurtulmak istiyordu.
"Bu sana." dedi Flacie parmaklıkların ardından mektubu Bellare'e uzatarak.
Bellare şaşırmıştı, böyle bir şey beklemiyordu. Güzel, buz mavisi gözleri sorarak Flacie'ye bakıyordu.
"Bana mı?"
"Keiran'dan."
Kız, ne kadar gizlemeye çalışsa da Flacie onun ince dudaklarının hafifçe gülümsediğini görebiliyordu. Flacie'nin uzattığı mektubu sessizce almış, cebine atmıştı. Flacie de onun uzattığı yemeği almış, boş tepsiyi geri yollamıştı.
"Teşekkürler." dedi kız sevimli bir ses tonuyla. Flacie onu onaylayarak kafasını salladı ve kızın koridorun karanlığında gözden kaybolmasını izledi.
Flacie artık emindi. Bu iki ormanlı birbirlerine aşıktı, hem de delicesine. Keiran'ın uzaktan korkunç görünen yüzü bile Bellare'den bahsederken parlıyordu. Ama belki buradaki kurallar, belki de işledikleri herhangi bir suç görüşmelerini engelliyordu.
Flacie bir haftadır bu küçük, pis hücrenin içindeydi ama ilk defa bu akşam saatler geçmek bilmiyordu. Bellare'in verdiği yemekle beraber iyice enerjisi yerine gelmiş, ayaklanmıştı. Hücre zaten küçüktü, Flacie dört duvarın arasında yürüyüp duruyordu.
Zaman geçtikçe daha da sabırsızlanmaya başlamıştı. Küçük penceresinden gelip giden var mı diye dakika başı kontrol ediyordu ama görünürde kimse yoktu. Artık Keiran'ın onu kandırdığını, sırf mektubu Bellare'e ulaştırmak için onu kullandığını düşünüyordu ki karanlık koridordan konuşma sesleri yükseldi. Flacie iyice seslere kulak kesildi ama bu mesafeden duyamıyordu. Flacie'ye saatler geçmiş gibi gelen bir süre sonra konuşma sesleri adım seslerine dönüştü. Flacie koridordan kendisine yaklaşan Keiran'ı görünce derin bir nefes verdi.
"Gelmeyeceksin sandım." dedi ona bakarak.
"Kapıdaki nöbetçilerden kurtulmam kolay olmadı." dedi Keiran Flacie'nin kapısını açarken.
Flacie sonunda hücrenin dışına ilk adımını atarken bir an bunun rüya olduğunu düşündü. Gerçekten son bir haftada sonsuza kadar bu hücrede işkence göreceğine inanmıştı. Şimdi dışarıdaydı, belki de birazdan Siderea'da olacaktı.
"Çabuk." dedi Keiran ona karanlıkta yol göstererek. "Şapkan ile kafanı kapat. Buradaki herkesi gönderdim ama yine de riske atmayalım."
Flacie onun söylediğini yaptı ve montunun şapkasını başına geçirdi. Keiran onun bir adım önünden gidip etrafta kimse olmadığından emin oluyordu. Sonuna ikisi beraber dışarı çıktıklarında Flacie havanın çok soğuk olduğunu fark etti. Hücrede bunu o kadar farkına varamamıştı. Kollarını vücuduna yaklaştırarak ısınmaya çalıştı ama duraksaması Keiran'ı sinirlendirmişti. Keiran kızı kolundan tuttu ve kendini doğru çekti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Ölümsüz
Science FictionFlacie Costin ölümsüzlük deneylerinin bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti. Ancak yaşadığı şehir Siderea'nın başkanı olan babası, onu gücüyle deneylerin merkezine koymayı başarmıştı. Flacie şimdi bu deneyler uğruna ölen binlerce masum insanla...