Bölüm Müziği: Büşra Kayıkçı - Polaroid
❖
"Nasıl hissediyorsun?"
Karnını tutan Changmin dedesinin sesiyle irkilmiş ve elindeki su bardağını yerine bırakmıştı. Bu içtiği 5. bardaktı. Arkasına döndü ve elindeki gazeteyle karşısındaki koltuğa geçen dedesini seyretti.
"İyi."
Dedesi yüzüne tuhaf bir tebessüm yerleştirdi ve torunu birkez baştan sona süzdükten sonra elindeki gazeteyi araladı. Changmin rahatsız olmuş bir tavırla bardağı tekrar kavradı ve içindeki suyu bir kerede içip yerine koydu. Odasına dönmek için hareketlenmişti ki dedesinin cümlesiyle durdu.
"Chanhee daha uzun durur sanıyordum, senin için çok endişe etmişti."
"Neden çağırdın ki onu?"
Dedesi gazetenin sayfasını değişti. Changmin kulağına dolan hışırtı sesleriyle bakışlarını gazeteye sabitlemişti.
Yine aynı manşeti atmışlardı. Güldü.
"Seni o odadan çıkaracak tek kişinin o olduğunu düşünmüştüm ancak..."
Bakışlarını torununa çevirdi, Changmin'in gözleri manşete takılmıştı. Tam da Ma yazısının hemen üstüne...
"İyi olduğuna emin misin?"
Changmin gözlerini hızla çekti ve başıyla onay verdi.
"Ma vaktinde bayıldın Changmin."
Changmin bayılmadan hemen önce düşürdüğü Ma'yı saatlerce aramış ancak bulamamıştı. Karnındaki sancılar artık midesini bulandırmaya başladığında ise art arda su içmeye başlamıştı.
Dedesi ise gelip kendisinden kaybettiği Ma'yı istemesini bekliyordu. Ancak Changmin aradığı şeyin dedesinde olduğunu bilmesine rağmen hareket etmiyordu.
O küçük şeye muhtaç olma hissi yiyip bitiriyordu onu. Sabaha kadar dayanabilirdi, buna emindi.
"Daha önce hiç tatmadığın bu duygular, sana nasıl hissettiriyor? Benimle paylaşmanı isityorum."
Changmin derin bir iç çekti. Cevap vermek istemiyordu.
"Bunun adı açlık. Sana çok yabancı olan bu his, tarif edildiği kadar dayanılmazmış deği-"
"Aç falan değilim, iyi geceler."
Changmin karnına giren diğer bir sancıyla kasılırken bunu belli etmemek adına arkasına dönmüş ve masanın üzerinde duran yarılanmış sürahiyi de alarak odasına varmıştı.
Evlerinde tek bir meyve dahi yoktu. Ma yerine karnını doyuracak hiçbir şey yoktu etrafında. Odasına vardığında öfkeyle kapıyı çarpıp elindekileri masasına bırakmıştı.
Kendini yere attı ve kafasını tuttu. Başı da ağrıyordu artık. Bir gün içinde yaşadıkları o kadar ağır gelmişti ki ona... İkinci kez bayılmasına az kalmıştı.
Kafasını kaldırıp derin bir iç çekti ve açık olan penceresinden kararan gökyüzünü seyretmeye başladı. Aklında tonlarca düşünce, tonlarca soru vardı ancak hiçbirini düşünemiyordu öyleki hatırlayamıyordu bazı şeyleri. Gördüğü rüyanın etkisinden kurtulabilmiş değildi, Chanhee gittiği andan beri içine dolan huzursuzluk yakasını bırakmamıştı.
Yumruk yaptığı eliyle yere vurdu. Karnından yükselen sesler onu rahatsız etmeye başlamış, vücudundaki yaşanan her şey düşünmesini engellemeye ant içmiş gibiydi.
Ma yüzünden yaşıyordu bunların hepsini. Çok sinirliydi, tarif bile edemiyordu. Saçlarını geriye doğru tarafı ve ayağa kalkıp bir bardak daha su içti. Hiçbir işe yaradığı yoktu. Bütün duyguları zirvede yaşıyordu artık, buna neden olan, bu tutarsızlığı ve aşırılığının nedeni içmediği o ufak şey miydi?
Olamazdı, o şey kendisini bu kadar etkileyemezdi. Derin bir nefes salıverdi dışarı. O anda ağzından yükselen rahatız edici koku kaşlarının çatılmasına neden olmuştu.
Her şey tasvir edildiği gibiydi, birkaç saat önce alması gereken Ma'yı almadığı için yaşadığı bu rahatsız edici şeyler tam da kendisine tasvir edildiği gibiydi hatta çok daha fazlasıydı.
Dışarı çıkmaya ihtiyacı vardı. Kapısını açıp dedesine bakmadan evin çıkışına yöneldi ve dışarı attı kendisini. Derin bir iç çekip kafasını göğe kaldırdı. Gökyüzündeki yıldızların güzelliği dahi onu rahatlatmıyordu. Arka bahçeye yöneldi, bu sırada küçük meyve bahçesi takılmıştı gözüne. Okulun kendilerine zorunlu kıldığı bir şeydi bu. Her öğrencinin evinin bahçesine belli meyveler yetişirdi.
Ancak bunların hepsinin bir amacı vardı. Henüz amacın ne olduğunu bilmeyen Changmin hızla çileklerine doğru adımladı. Yanlarına eğilip yetişmiş olan birkaçına sürdü elini. İlk defa bu kadar net almıştı kokularını ve ilk defa bu kadar lezzetli görünmüşlerdi gözüne. Bir tanesini yemek için koparmaya hazırlanmıştı ki durdu.
Sabaha kadar dayanabilirdi, şu an yaşadığı bu açlık hissi sorun değildi onun için. Çileklerinden oldukça uzak bir yere geçti ve oturdu ancak hâlâ kokularını alabiliyordu. İçinde bulunduğu durum onu öyle sinirlendirmişti ki kaşları bir an olsun düzelmiyordu.
Gözü arkadaşının ışığı kapalı odasına takılmıştı. Düşünemiyordu, hiçbir şey düşünemiyordu hemde. Sanki bütün beyin fonksiyonları durmuş gibiydi. Yüzünü sıvazladı. Bu sırada yanına bir bedenin yaklaştığını duyabiliyordu. Ellerini yüzünden çekmedi.
"Bu hissettiğin şey o kadar dayanılmaz bir hale geliyorki... Bir zaman sonra, "
Gelen kişi dedesiydi. Ellerini yüzünden çekip kafasını kaldırdı ve önünde duran dedesine baktı. Dedesi yavaşça önünde eğildi ve elini tutup açtı.
"nefes dahi alacak gücün kalmıyor."
Ardından o küçük şeyi parmakları arasına bıraktı.
"Nefes almak için Ma'ya muhtacız, istesen de istemesen de..."
❖
14.08.2021
02.19