Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
❖
"Bugün benimle bir yere gelmeni istiyorum."
Changmin gözlerini okyanusun kıyıya vuran dalgalarından çekti ve Younghoon'a baktı. Soğuk hava bütün vücudunu kas katı kesmişti. Derince bir iç çekip önüne döndü.
"Üşümedin mi burada?"
Cevap vermedi.
"Changmin."
"Sınırtanımaz gerçekten intihar mı etti?"
Younghoon montunun içine iyice gömülürken soğuk kumların üzerine oturdu. Rüzgarın savurduğu saçlarını geriye doğru taradı. Hava öylesine soğuktu ki beyaz teni kızarmıştı.
"Evet."
Changmin tepkisizliğini korumuştu. Asıl cevabını merak ettiği şey bu değildi. Konuşmak istiyordu ama sanki bir şeyler ona engel oluyordu. Eğdi kafasını. Bu sırada gözlerinin önüne gelen bedenle göz kapaklarının ardındaki karanlığa gömüldüğünü hissetti.
Saatler önce, herkes teker teker salondan ayrılırken, gözlerini zorlukla ekrandan ayırıp ayaklanmıştı o da. Ayaklandığında ne öğretmen ne de öğrenci vardı salonda. Ancak o görüntü ekrandaki varlığını koruyordu ve onun dışında başka bir şey daha varlığını koruyordu, hemen çaprazında oturan dostu.
O an için transtan çıktığını hissetmişçesine geri kalktığı yere oturmuştu. Dostu kafasını önüne eğmiş öylece oturuyordu.
"Düşüncelerin beni yuttu..."
İçini kaplayan huzursuzluğun içinde boğulduğunu hissederken seslenmişti.
"Chanhee."
Dostu hafifçe irkildikten sonra kafasını kaldırmış ve arkasına dönmüştü. Lambaları sönen ve sadece ekrandaki fotoğrafın ışığı ile aydınlanan loş salonda Changmin'in tek dikkatini çeken şey dostunun gözleri olmuştu. Yüzünü dahi zor seçmişti o loşlukta ancak gözlerindeki ifade öylesine netti ki, ağlamak istemişti. Hızla ayaklanıp sarılmak istemişti arkadaşına.
"Frezyalarım..."
Uzun zaman sonra duyduğu dostunun sesi, huzurdan ve sakinlikten çok uzaktaydı. Titreyen dudaklarını birbirine bastırmıştı sıkıca. Ayağa kalkıp tamamen döndü Changmin'e.