"Aslında okul müdürü onu başka bir sınıfa yerleştirmişti ama o sırf Seyhan'a yakın olabilmek için usandirici israrlariyla bu sınıfa yerlestirtmisti kendini" diye düşünüp düşünüp kendimi ona karşı daha fazla kinle dolduruyordum.
Onunla aynı sınıfı paylasali tam 1 hafta olmuştu. Ve o 1 hafta boyunca Sinem, Seyhan'ın yaninda oturmaya devam etmişti. Ben Seyhan'ın sadece sınıf arkadaşı iken o hem sınıf hem de sıra arkadaşı oluvermisti. Yani yine benden bir adım öndeydi. Bu durum moralimi bozmuş güç bela ayakta tutmaya cabaladigim cesaretimi iyice dibe çekmişti. Çünkü Seyhan'ın yaninda oturması gereken o değil bendim.
Neredeyse son 1 haftadır hocaların anlattığı çoğu şeyi kaçırıyordum. Kulağım istemsizce onları duymaya kosullanmistı sanki. Sonra içten içe Seyhan'a karşı da tavır aldığımı farkettim. Ona kırgın ve kızgındım. Bana rağmen, yani bana bu dönem çok ihtiyacı olduğunu söylemesine rağmen o kızla oturuyor olması bir noktada gücümü tüketen bir etken haline gelmişti. Bahsettigi ihtiyacın dersler konusunda ona yardım etmem anlamına geldiğini çok iyi biliyor olsam da buna farklı bir anlam yuklemekten de kendimi alikoyamiyordum.
Sinem daha önce nasıl okullarda eğitim almıştı bilmiyordum ama kural tanimayan bir hali vardı. Derste konuşulmamasi gerektiğini ogrenememisti. Bu yüzden neredeyse derse giren her öğretmenden uyarı alıyordu. Derste konuşması, Seyhan'ı konusturmasi yetmiyor bir de beni onları dinlemeye maruz bırakıyordu.
Geçen gün yine derse odaklanmaya çalıştığım bir anda yine fisildasmalarini duydum. İstemsizce dersten tamamen koptum ve tüm dikkatim yine arka sıraya kaydı.
"Bugun yapılacak önemli işlerin var mı? Yani okuldan sonra?" diye sordu Sinem. Sesin geldiği yöne bakılırsa hoca duymasın diye kafasını Seyhan'a doğru yaklaştırmisti.
Seyhanin cevabı beklediğimden geç gelmişti çünkü o esnada öğretmen sıra aralarinda dolaşıyordu.
"Evet, Çarşamba ve Cuma günleri okuldan sonra babama yardım etmek için tarlaya gidiyorum. Neden sordun?"
Benim böyle bir şeyden haberim yoktu. Yani Seyhan tatil dönemi boyunca babasının yanında çalışmıştı ve bu durumdan hiç memnun olmadığını söylemişti. Bunları konuşurken her Çarşamba ve Cuma günleri tarlada çalışmaya devam edeceğinden bahsetmemisti. Bu durumdan ya bana bahsetmemisti ya da Sinemin birlikte zaman geçirme teklifine ket vurmak için böyle bir yalan uydurmustu. Tabi ki ikinci ihtimal benim daha çok hoşuma giderdi.
"Aa, öyle mi? Peki ama sadece beş dakikani bana ayirmani istesem? Senin için küçük bir hediye aldım ve onu vermek istiyorum" dedi.
O an aklıma arka bahçede olan konuşmalarımız geldi. Demek ki alabileceği pahalı bir hediye bulmuştu. Ve bugun vermeyi düşünüyordu.
"Hediye mi? " diye sordu Seyhan şaşkınlıkla. Ardından aynı şaşkınlığı surdurerek ekledi, "ne gerek vardı ki?"
Konuşmaları öyle çok merak ediyordum ve o kadar dikkatli dinliyordum ki, öğretmenin "arka sıra sessiz olun" diye bagirmasiyla irkildim. Uyarı bana değil onlaraydi ama Sinemin bu durumdan ne utandığı ne de vazgeçeceği yok gibiydi. Konuşmaya ısrarla devam etti.
"Gerekli olduğu için değil, içimden geldiği için aldım. Değer verdiğim insanlara hediye almak, sürprizler yapmak hoşuma gidiyor. Hepsi bu."
Laf arasında ona değer verdiğini de söylemiş olmuştu. Benim yıllardır söylemeye cekindigim cümleyi o hiç beklemeden rahat rahat hem de dersin tam ortasında lak diye söylemişti. Bazen ona karşı yalnızca nefret duymuyordum. Bazen onu çok kiskaniyordum.
O gün meraklı tarafım beni yine ele geçirmişti. Ne hediye aldığını, nasıl vereceğini, Seyhan'ın hediyeye ve Sinem'e vereceği tepkiyi merak etmeye başlamıştım. Anneme mesaj atarak sınıfın ceza aldığını ve son dersten sonra bir ders etüt yapacağımızı söyleyebilirim diye düşündüm. Ve nitekim sonuç böyle oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞI KOMŞU
General FictionBöyle şeyleri yalnızca filmlerde görmüştüm. Böyle bir şeye kalkışmam tamamen dün tesadüfen gördüğüm bir şey yüzündendi. Yoksa, evimin karsisina yeni taşınan bir aileyi merak edip gözetlemek gibi bir huyum asla olmadı.