Hırsızlık olayının üzerinden iki hafta geçmişti. Sinem, o olaydan sonra garip bir biçimde sessizlige bürünmüştü. Her şey ilk zamanki gibi sakin bir rutinde devam ediyordu. Ama Seyhan yine de ona ayrılmak istediğini söylemeye cesaret edemiyordu. Her şey bu düzende giderken biraz daha beklemesi gerektiğini söylüyordu. "Sanırım buna ben de hazır değilim" demişti bir keresinde. Muhtemelen Sinemin yeniden kriz geçirmesinden ve olayların büyüyüp daha kötü bir hal almasından korkuyordu.
Benimse hala onları yan yana gördüğümde içim sıkılıyor, midem kasiliyordu. Ama artık kendime, Seyhanin bunu bir rol gereği yaptığını hatırlatıp bu durumu görmezden gelmeye çalışıyordum. Ara sıra, Sinemin Seyhan'a olan baskılarını görüp, ona sinir olsamda artık eskisi gibi ne mesajda ne de yüz yüze onunla konuşmuyordum. Onun da benimle konuşmasına engel olmak için elimden geleni yapıyordum.
Sinemin, "Kime baktın?, O kıza mı güldün?, sadece beni seviyorsun öyle değil mi?" gibi bir sürü saçma, hastalıklı soru ve cümleleri düzelmiş gibi görünen bir çok şeyin aksine hala devam ediyordu. İçten içe Seyhan'a üzülüyordum ve bir an önce bu durumun düzelmesini ve Sinemden kurtulmayi istiyordum.
Tüm bu gelişmelerin yanında benim için önemli olan bir gelişme daha yasaniyordu. Seyhan ile olan muhabbetimiz eskisinden daha sık ve daha yakın olmaya başlamıştı. Sinem ile olan durumu ikimiz dışında bilen olmadığı için neredeyse her gün, içinde bulunduğumuz durumu konuşmak gibi bir rutin olusturmustuk. Gün içinde Sinem yüzünden konusamadigimiz ne varsa akşam olduğunda mesajlasarak konuşuyorduk. Dedem geldiğinden beri annem de telefonumu kasaya kilitlemedigi için artık geceleri de telefonu kullanabiliyordum. Zaten dedemin gelişinin benim özgürlüğüm olacağını biliyordum.
Geçen gece yine Seyhan ile mesajlastigimiz sırada bana "bu aralar en çok istediğim şey ne biliyor musun?" diye sordu.
"Bilmem, nedir?" diye sordum ve beni de içine alan bir şey söylemesini istedim.
"Sineme, artık onunla bu ilişkiyi yurutemedigimi söyleyip ondan yapıcı bir cevap alıp bu ilişkiye nokta koymak istiyorum. Bu aralar deli gibi düşünüp durdugum tek konu bu. Onu incitmeden, yeniden kriz geçirmesine sebep olmadan sıyrılmak istiyorum bu işten"
"Anlıyorum, ama bu sence mümkün mü? Yani, bana sorarsan istediğin kadar bekle yine de Sinemin senin ayrılma isteğine vereceği tepki kötü olacak. Yine bir kriz geçirip kendine zarar vermek isteyecek. Bana kalırsa, bu sessizliğin arkası yangın yeri..."
"Hepsinin farkındayım. Ve evet, sessizliği beni de korkutuyor. Ailesi başta olmak üzere hiç kimseye birsey belli etmiyor ama bana karşı hala baskıcı tavrı ve sürekli her hareketimi sorgulayan cümleleri devam ediyor. Alttan almaya çalıştıkça kendimi daha çok yipratiyorum. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. "
"Kendini yıpratma bu kadar. Evet, senin için çok zor ama üstesinden geleceğine olan inancım sonsuz. İkiniz de iyi olacaksınız " diye cevapladim. Benim için de ne kadar zor olduğunu bilmesini isterdim.
Attığım mesaja verdiği cevap beni iyileştirecek cinstendi. "Neslim benim. İyi ki varsın. İnsanın yanında senin gibi biri olsa sırtı yere gelmez"
"Neslim benim" Bu cümleyi okur okumaz kafamı telefonumdan kaldırıp karşımdaki boş duvara bakıp sırıtırken buldum kendimi. Aylar sonra Seyhandan ilk kez duymuştum bunu ve yine içimde mevsim bahar oluvermisti. "Neslim benim" demek sen bana aitsin, benimsin demek olmuyor muydu? O halde bu dünyada benden mutlusu olabilir miydi?
******
"Kızım ben anlamam ödev falan. Git annene babana sor. Okul okumuslugum yok ki benim" diye sizlandi dedem.Uzun zamandır erteledigim fırsat bulamadığım hayali ödevimi bugün yapmak istiyordum. Annemin yine evde olmadığı bir anı yakalamisken kaçırmak istemedim. Okulda "aile" konulu dersi islediğimizden beri Suzan öğretmenimin o sözü hiç aklımdan çıkmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞI KOMŞU
General FictionBöyle şeyleri yalnızca filmlerde görmüştüm. Böyle bir şeye kalkışmam tamamen dün tesadüfen gördüğüm bir şey yüzündendi. Yoksa, evimin karsisina yeni taşınan bir aileyi merak edip gözetlemek gibi bir huyum asla olmadı.