Suzan Öğretmenin dersinde "aile" konusunu islediğimizden beri aklımda beliren fikri bir türlü gercektestirememistim. Yapmayi planladigim şey hayali bir odevdi. Dedem ve anneme "aile" temalı bir ödevim olduğunu ve bunu onlarla yapmamin odevimin bir parçası olduğunu söyleyecektim. Ancak bunun için uygun zamanı bir türlü yakalayamamistim.
Yine bir hafta sonu temizlik rutininden sonra annem Ayşe Teyzeye oturmaya gideceğini söyleyip evden çıkmıştı. Dedem ise koca gozlukleriyle salondaki masada oturmuş bulmaca çözüyordu. Her zaman yapmaktan en çok zevk aldığı şeyin bulmaca olduğunu soyledigi için, o gelmeden önce annem ve babam salona bir bulmaca köşesi hazırlamışlardi. Dedem bu köşeyi ilk gördüğünde sevinmiş ancak yüzlerine bakmadan kuru bir teşekkürü yeterli bulmuştu.
Bir kaç gündür yakalamaya çalıştığım fırsatın bugün geldiğini düşünüp hemen bir defter ve kalem hazırlayıp dedemin yanına gitmeye hazırlandım. Tam olarak nasıl başlayacağımı ve ne söylemem gerektiğini bilmiyordum ama en azından dedemin beni geri cevirmeyip birkaç cümle kuracagindan şüphem yoktu. Ben de o cümlelerden, annem ve onun geçmişteki ilişkileri hakkında detaylar yakalamaya çalışacaktım. Aynı şeyi anneme de yapmayı düşünüyordum ama onunla bu hayali ödevi yapmak dedemle yapmaktan daha zor olabilirdi. Yine de işin ucunda aile ile yapılması zorunlu bir ödev oldugundan beni geri çevirmeyecegine neredeyse emindim. Hatta çok zorlar ve "kendin yap, ödev öğrenci içindir" gibi cümlelerle beni başından savmaya çalışırsa, bu ödevin karne notumuza da yansıyacağını söylemeyi planlıyordum. Ne de olsa karnemde göreceği kırık bir nota kendisinin sebep olduğunu bilmek istemezdi.
Herşeyi hazırlayıp dedemin yanına gitmek için odamın kapısına uzandigim sırada telefonuma bir mesaj geldi. Ne kadar çok istesemde, beklemedigim için, gelen mesajın Seyhandan olduğunu görünce hem şaşırmış hem de inanilmaz bir mutlulukla dolmuştum.
"Biliyorum, hafta sonu ama, eğer bugün musaitsen ve istersen benimle biraz matematik çalışmaya ne dersin? "Bugün olmaz" dersen anlarım, kırılmam, sakın kendini mecbur hissetme"
Mecbur hissetmek mi? Günümü güzelleştiren bu mesajla, bugün önemli olan ne isim varsa gözüm kapalı iptal edebilirdim. Bu durumda hayali odev işi de başka bir güne sarkacakti ama şu an için hiç umrumda değildi. Heyecandan titreyen ellerimle mesajına cevap vermem biraz uzun sürdü.
" Biz gençler, konu ders ise diğer her şeyi görmezden gelebilmeliyiz (gülücük) Ama zaten bir isim yok bugün. Boş oturmaktan sıkılmıştım bende. Bekliyorum." (Gülücük)
Onunla mesajlaşmak bile sanki beni bu dünyadan alıp sonsuz mutluluklar diyarına ışınlıyordu. Cevabı gecikmeyince, telefon elinde benden mesaj bekliyormuş hissine kapılıp yeniden mutlu oldum.
"Öyleyse, harika. Hem böylece Seyfi dedeyi de görmüş olurum. Bir saate kadar oradayım." (gülücük)
Beklemenin zor oldugu anlardan birini yaşıyordum yine. Bir saat bir sene gibi gelirken ben odamda bir sağa bir sola volta atıyordum. Bir taraftan da tülün ardından Sinemin evini gozetlemeyi ihmal etmiyordum. Ama itiraf etmem gerekirse, onları izlemeye duyduğum istek ilk zamanlara göre oldukça azalmisti.
Onları izlememin, sürekli gözetleme isteğimin nedeninin aile yapimizdaki farklılar olduğunu anladigimdan beri ilk zamanlardaki heyecanim yok olmustu. İlk zamanlarda hissettiğim şey, onlarda gizemli bir hava sezmis olmamdi. Alışık olmadığım bir yaşam şekilleri olduğunu farketmistim ve bu da onlara karşı bir çekim duymami sağlamıştı. Ancak zaman geçtikçe ve onlarla tanistikca, gizemli bir hava olarak tanimladigim hissin aslında kendi ailemde görmediğim ve ihtiyaç duyduğum aile yapisi olduğunu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞI KOMŞU
General FictionBöyle şeyleri yalnızca filmlerde görmüştüm. Böyle bir şeye kalkışmam tamamen dün tesadüfen gördüğüm bir şey yüzündendi. Yoksa, evimin karsisina yeni taşınan bir aileyi merak edip gözetlemek gibi bir huyum asla olmadı.