Dolabımin önünde dikilmiş bakinirken yine hangi kıyafetimi giyeceğim konusunda kararsız değildim. Şunun şurasında giyebilecegim kıyafet sayısı üçü besi geçmezdi. Siyah kot bir pantolan beyaz düz bir tsirt bugün için uygun olabilir diye düşündüm.
Bugün şu meşhur buluşmayı yapacaktık. Tüm mahalle arkadaşları olarak buluşup bir şeyler yapmayalı uzun zaman olmuştu. Ayten yapalım artik dediğinde, dedemin gelmesini bekleyelim diye ricada bulunmuştum. Çünkü biliyordum ki dedem olduğu zamam annem itiraz bayraklarını her zaman geri çekerdi.
Dün akşam yine hep birlikte oturduğumuz sırada içeriye hakim olan sessizliği fırsat bilip, dedemin yanından anneme, "annecim biz yarın tüm mahalle toplanıp bir şeyler yapalim diyoruz. Gidebilirim değil mi? " diye sordum.
Yüzü belli etmek istemeyeceğini bildiğim şekilde gerildi. Tam dedemin karşısında olduğu için ve ben de dedemin yanında olduğum için daha da zordu cevap vermesi.
"Bilmem ki, senin ödevin, dersin falan yok mu? Sonra onları aksatirsin. Gitme kızım " dedi. Uzun zaman sonra içten olmadığını bilsem de "kızım" demişti bana. Dedemin karşısında konuşmasına yumuşaklık katmak için söylenmiş bir kelime olduğu belli olsa da içime minik bir huzur kırıntısı düştü o anda.
Ben cevap veremeden dedem atıldı hemen. "Olur mu canım, genç onlar, gitsinler, gezsinler. Hem yabancı değiller ya mahalle arkadaşlarını siz de tanıyorsunuz. Dersmis, odevmis her zaman yapılır. Arkadaş, dost her zaman bulunmaz. Bulunduğu vakit bir servet kadar değerlidir."
Artık istediği gibi bana hukmedemedigi için midir bilmiyorum ama annemin gözlerinin dolduğunu farkettim. "peki öyleyse, gidersin" dedi ve ardından ekledi. "Hepinize iyi geceler, ben yatıyorum. "
Dedem geldiğinden beri bu ilk birebir konuşmalari olmuştu. Ben okuldayken konusuyorlarmiydi bilmiyorum ama akşamları olan sessizliklerine ve konuşmamak için direnmelerine hatta yüz yüze gelmekten bile kaçınmalarına bakılırsa günün her saati böylelerdi.
Elimde tuttuğum telefonum çalmasıyla kendime geldim. Arayan Aytendi.
"Efendim?"
"Hazır mısın canım"
"Evet, geldiysen çıkayım hemen "
"Tamam, beş dakikaya kapıda olurum. Öptüm. "
"Ben de canım"
Hep birlikte gideceğimiz yer yaşadığımız kasabanın sonunda kalan, minik harika bir kafeydi. Bize yetecek kadar büyük masaları, bol cesitli menüleri, uzaktan uzaktan kulağımıza gelen ve insani yumusatan klasik müzikleri, baktıkça içimizi açan bol ağaçlı küçük göletli manzarası ile tanıştığımızdan beri toplanma yerimiz burası olmustu. Bu kadar güzelliğine rağmen sessiz ve neredeyse boş olması da tercih etme nedenlerimiz arasındaydı. Tek sıkıntı, kafenin evlerimize uzak oluşuydu ama her güzel şeye ulaşmak biraz emek istemez miydi zaten?
Aytenin "ben geldim, hadi çık" mesajıyla evden çıktım. Çıkarken annemin dik dik bakışlarıyla "deden gidince görürsen sen " mesajı verdiğine yemin edebilirdim ama o an umrumda değildi. Sonrasını düşünmek istemiyordum.
Yol uzun olduğu için ve özel bir aracla gitmeyeceğimiz için hepimiz ayrı ayrı gidecektik şirin kafeye. Ben tabi ki Aytenle birlikte gidecektim.
Yol ilerledikçe kalbimin bir yarısı heyecan diğer yarısı gerginlik ile doldu. Tuhaf olan suydu ki, iki duygunun da sebebi Seyhandı Onu göreceğim için bir taraftan heyecan duyuyorken diğer taraftan Sinemin onun yanındaki varlığı ile geriliyordum. Çünkü biliyordum ki Sinem benim olduğum her ortamda bütün imkanları degerlendiriyordu. Sanki Seyhanla birlikte olmaktaki tek amacı beni yerden yere vurmakti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞI KOMŞU
General FictionBöyle şeyleri yalnızca filmlerde görmüştüm. Böyle bir şeye kalkışmam tamamen dün tesadüfen gördüğüm bir şey yüzündendi. Yoksa, evimin karsisina yeni taşınan bir aileyi merak edip gözetlemek gibi bir huyum asla olmadı.