" O da bunu deyince benim dilim tutuldu tabii, ne yapacağımı, diyeceğimi bilemedim. Nasıl bu kadar dikkatli onu da bilemedim. Ben de lavaboya kaçtım. Şimdi ne yapacağım?"
"Seni alayım. Takılırız birlikte. Cemre de erken çıkacakmış bugün." Durdu ve kendine vakit tanıdı.
"Yaklaşık 1 saati var onun da."
"Öyle mi yapalım?" dedim elimi çeneme koyup emin olmayan bir sesle.
"Uzun bir aradan sonra takılmak çok iyi olur. Hem zaten gece balo var, düğüne de gidemezsin." Bu lafının hemen arkasından başıma vurdum.
"Ama ben Zifir'e şuan düğüne gidiyorum dedim." Sağ elimin işaret parmağını eklem yerinden içeri kırdım ve eklem yerini dişlerimin arasına alıp ısırdım, ne kadar hijyenik olduğu tartışılmazdı.
"Sen de-" onun lafını duymamı engelleyen şey lavabo kapısının ardı ardına iki kere tıklatılmasıydı.
"Ahu, küçük asılı havluyu at."
"Ben sana konum gönderiyorum." Ali'nin cevabını beklemeden yüzüne telefonu kapatıp, asılı havluyu kaptım ve kilitlemediğim kapıyı kolaylıkla açtım.
Sonuna kadar açılan kapının ardında beni bekleyen manzara hoş değildi.
"Yine mi?" Kanlı elleri beyaz havluyu kirletirken ben de havluyu bırakmamıştım. Burnundan akan kanın çeneye kadar oluşturduğu yolu birlikte sildiğimizde bir anlık havluyu çektim ama kan yine o yolları oluşturmayı devam ettiğinde tekrar bastırdım.
"Pamuk yok mu, ya da bir ilacın?"
"Şu çekmecede pamuk var." Boğuk sesiyle beni yönlendirmesine izin verdim ve çıktığımız lavaboya geri girdik. O çekmeceyi açıp pamuğu bana uzatırken bir yandan da havluyu tutmayı devam ediyordum.
**
"Cidden hiç aklından da mı geçmedi bir doktora görünmek? Hiç mi merak etmedin?" Yüzünde kalan son kan lekelerini de temizleyip elimdeki kirli pamuğu oturduğum sehpanın üzerine koydum ve doğruldum.
"Gittiğim her doktorun söylediği şey aynı." Bu cevabına kaşlarım çatıldı.
Çoğu zaman yüzlerimiz karşı karşıya gelmediği için şuanki bulduğum fırsatı değerlendirerek onun yüzünü kafama kazımak ister gibi her zerresine bakmaya çalıştım."Bana da söyleyecek misin? Belki mani olurum." dedim gözlerimi gözlerine sabitlerken.
Tek kaşı kalkarken, cümlemin arkasından da bir açıklama ekledim.
"Kendim için, kan beni tutuyor.""Kan seni tutuyor?" dedi inanmak istemiyormuş gibi hafifçe yüzünü eğip gözlerini çekmeden.
Başımı olumlu anlamda salladım ve "ekstrem koşullarda." diye ekledim.
Başını tekrar eski haline getirip, oturduğu çift kişilik koltukta arkasına yaslandı ve tavana bakmaya başladı.
"Bir şeyler hatırlıyor musun?" dedim ona fısıldar gibi.
"Ne gibi şeyler?" Hâlâ tavana bakıyorken cevap verdi.
"Çekim gününden önceki gece." dedim sağ elimin baş parmağıyla arkayı gösterirken.
Bahsettiğim şey, sarhoş olduğu gece bana yazıp beni ofise çağırmasıydı.
"S-sarhoştun." dedim ve gözlerimi kucağımdaki ellerime indirdim. Sesimin tınısı bu sefer daha düşüktü.
"Ha-" lafını aniden kesen bendim.
"Ya da boşver ya." dedim bir anda olduğum yerde kalkıp elimi boşlukta savurarak.
Masanın köşesinden dolanıp koltuk ile masa arasından çıkmak için bir adım atmaya yeltendim ancak benim haraket etmemi engelleyen şey kolumdan değil, belimden tutulup çekilmemdi.
Bu yaptığı hareketine karşı şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Kolundan yakaladığımda, bir adım uzağımda kalıyorsun." Sesinin tonu alçaldı.
Yutkundum."Aramızdaki bu bilinmezlikten sıkıldım Ahu. Senin peşinden koşmaktan, seni tanımaya çalışmaktan. Senin benden uzaklaşması önlemekten." Sesinin tonu gerçekten bıkkınlık kokuyordu.
"B-ben." dedim ve tekrar yutkundum.
"Ben mi diyorum size peşimden koşun diye? Sıkıldım diye yakınıyorsunuz bir de?" Kaşları havalandı. Bu süre zarfında şaşkınlığından faydalanıp belimdeki gevşeyen elini tutup indirdim ve aramıza bir kol mesafesinde mesafe koydum.
"Bu sen misin?" dedi ses tonunu biraz yükseltip. Kaşları çatıktı.
"Gideceğim." Tekrar kaçmaya çalışıyordum.
"Tek bir sorum var Ahu." Bana doğru ilerledi ancak ben de onun ilerlemesiyle geri gidip aramızdaki mesafeyi korudum.
"Benden neden kaçıyorsun?" Ses tonu gür çıkmıştı.
"Ne?" Ses tonumun yüksekliğini söyledikten sonra fark etmiştim.
"Neden? Neden kaçıyorsun!?" Aramızdaki gerilim artarken sakin kalamıyordum.
"Bir de soruyor musun?" Aklıma gelen kelimelerle cümleler kurup yüksek ses tonumla ona sunuyordum.
"Ahu!" Ses tonu yükseliyordu.
"Çünkü istemiyorum!" Sesim bulunduğumuz ortamda ufak bir yankı yaparken o sadece gözlerime bakıyordu.
"Sorularını, sorgulamanı, peşimden koşmanı. Bana olan ilgini istemiyorum."
Ay kankiler bir yandan da ders calistigim icin bolum günleri biraz kayıyor ama olsunnn🌟
Bolum nasıldı bakalim🌹Yıldızı parlatalım mı🌟

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patron Çocuğu
ChickLitO, benim arkamda benim için var olan bir yırtıcı. Ruhunun eliyle elimden tutuyor ve koşulsuz güvenini bana sunuyordu. Bense babasının bir kuklasıydım. Ruhuma taktığı iplerim ellerindeydi ve isteği doğrultusunda yönlendiriliyordu. Yalan çöplüğüne ba...