26.Bölüm|Güven

196 8 2
                                    

"Günaydın." Lafını işittim yattığım yerde doğrulmaya çalışırken.

Sağ elim direkt alnıma doğru giderken buğulu gözlerimle etrafıma bakındım.

Hava kararmaya yakındı.

"Saat kaç?" Elindeki telefonu dizinin yanına koltuğa bırakırken bana baktı.

"2." Verdiği cevabı anlamlandıramadım ve elimle hafif kararmış dışarıyı gösterdim.

"İyi de-"

"Sen uyuyunca gökyüzü sana küsmüş sanırım. Baksana bir bozulmuş." Bu lafından sonra, onun oturduğumuz koltuktan kalkışını izledim.

"Ya, ya öyle gözüküyor. Dur hemen özür dileyeyim de beni bir affetsin."

Uyku sersemliğimle birlikte oturduğum yerden kalktım ve o bahçeye açılan büyük kapıya doğru adımladım.

"Kahveyi nasıl alırsın?" Kapalı olan camı kolayca açarken, "orta." diye yanıt verdim.

Bahçe kenarındaki terlikler görüş alanımdaydı ama oraya gitmem için yine de çorapla toprağa basmam gerekiyordu.

"Terlik var mı? Fazladan. Bahçe için?"

Bu soruyu sormadan önce kafamda iyice ölçüp tartmıştım ancak şuan bile emin olamayarak soruyordum bunu ona.

"Getiriyorum şimdi." Salonla açık mutfağı ayıran uzunca tezgahın ardından içeri doğru gittiğinde ben de siyah mermer tezgaha doğru yaklaştım ve bar taburelerinden birine oturdum.

Etrafa öylece bakınmaya başlarken ilk dikkatimi çeken şey arkada raflar boyunca dizili duran birbirinden farklı şişelerdi.

Hayatımda hiç içki içmemiş olmama rağmen bunların içki olduklarını rahatlıkla anlayabiliyordum.

Buraya açık mutfak diye tasvir etmek yanlış olurdu, burası Zifir'in açık barıydı.

Hepsini tek tek incelerken dikkatimi dağıtan şey Zifir'in içeri girmesi değil de, ortamda yankılanan telefon zil sesiydi.

Oturduğum yerden aniden kalktım ve çalan telefonumun sesini takip ederek koltuğa kadar geldim. Ancak tahmin ettiğim şey doğru değildi.

Çalan benim telefonum değil,hemen yanında duran Zifir'in telefonuydu.

Pınar arıyor...

Bedenimde meydana gelen kasılmayla birlikte ne olduğunu anlayamadığım bir his içimi dürtmeye başladı.

"Geciktim." Salona eline bir çift mor terlikle giren Zifir'e baktım.

"Pınar arıyor." Sesimin soğukluğu ortamı gerecek cinstendi.

Zifir'in telefonunun yanındaki telefonumu aldım ve o oturduğum bar taburesine tekrar oturup boş bir şekilde ve biraz olsun gerginlikle yine incelediğim şişeleri inceledim.

"Pınar." Sesi tekrar uzaklaşırken anlamsız bir ağlama isteği genzimde batmaya başladı.

Telefonu tezgahtan elime aldım ve kilit ekranına baktım saat şuan için öğleden sonra 2 buçuktu. 

Orda öylece ne kadar onu bekledim saymadım ancak bulunduğum ortam bana dar gelmeye başladığında derin bir nefes almak için Zifir'in bana getirdiği terlikleri ayağıma giydim ve hızlıca bahçeye çıktım.

Hemen havuzun çaprazında 2 tane yan yana salıncaklara doğru yürüdüm ve birine yavaşça oturup derin bir nefes aldım.

Genzim yanıyordu ve ağlamak istiyordum ama ne için?

Patron ÇocuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin