İyi okumalar dileriz ♡
—
Bir o kadar normal, bir o kadar tuhaf bir gün Seonghwa ve Hongjoong için başlamıştı. Kucaklaşmalar, öpücükler ve gülümseyen yüzleriyle dolu bir sabahtı ancak ikisinin de içinde garip bir his vardı. Sanki her şey çok uzun süre normal ve düzgün bir hatta gitmişti. Böyle hissetmelerinin temel sebebi bu olmalıydı, değil mi?
"Yataktan çıkmayı bile istemiyorum. Tek istediğim şey, gün boyu seninle bu yatakta aylaklık etmek." diye mırıldandı Hongjoong. Seonghwa'nın ilgisini üzerinde hissetmeyi seviyordu. Saçlarını okşamasını, yüzüne küçük öpücükler bırakmasını, ona tatlı tatlı seslenişlerini seviyordu. Her ne kadar halkın da bildiği bir çift olsalar da herkesin içinde bunları yapamazlardı. Çünkü Seonghwa Klanı'nın Lideri; Hongjoong ise Efendi'siydi.
"Ben de sadece bunu istiyorum meleğim. Mecliste yoğun günler olmasaydı yapacağım tek şey bu olurdu. Ömrüm boyunca yapacağım tek şey." Seonghwa bir miktar pişmanlık ve üzüntüyle onu yanıtlarken Hongjoong dudak büzmüştü. Seonghwa onun bunu yaptığını ilk kez görüyordu. Kesinlikle şirin ve unutulmaz bir görüntüydü, her zaman böyle olmalarını diledi.
Yataktan istemeye istemeye kalkıp üstlerini giydiler, genelde mutlu bir şekilde başlarlardı güne ama bugün değil. Seonghwa gergin hissediyordu ve bu yetmezmiş gibi Hongjoong'un o çilek kokusunu bastıran gergin kokuyu alabiliyordu.
Bu güzel veya iyi değildi. Bir şeyler olacağı çok bariz bir şekilde ortadaydı. Seonghwa, olacaksa dâhi bunun en geç zamanda olmasını istiyordu. Betası bu dünyadaki tek varlığıydı, onu üzecek her şeyden uzak kalabilmek istiyordu.
"Hazır mısın?" Eşinin küçük sorusuyla kendine gelmişti, önce tıpkı her sabah yaptığı gibi onu baştan aşağı süzdü. O çok güzeldi, Seonghwa çok şanslı bir Alfaydı.
"Elbette, kahvaltıya inebiliriz." Hongjoong'a sağ kolunu uzatmış ve küçük ellerinin kolunu sarmasını beklemişti. Solgun bir gülümseme ikisini de ele geçirirken, birbirlerini son kez öpüp odalarından saray koridorlarına çıktılar.
Çok kısa bir yürüyüşün ardından sarayın Büyük Salonu'na gelebilmişlerdi. Beklemeden masaya oturmuş, ilk kez sohbet etmeden kahvaltı yapmışlardı. Sadece onlardan değil; Yunho, Mingi ve Bay Jeong'dan da ses çıkmıyordu. Bu tuhaftı.
Tuhaf bir kahvaltıdan sonra herkes klandaki kendi işine çekilmişti. Seonghwa da sarayın sarayın düzeni ile ilgileniyordu. Bugün meclis toplanmayacağı için saray işlerine yoğunluk verecekti.
"Choi Jongho nerede?"
"Meclis odasındaki belgeleri düzenliyorlar efendim."
"Çabuk çağır gelsin." Jongho ile konuşması gereken konular vardı. Bu konular özellikle klan ile ilgili mühim konulardı. Uzun zamandır bunların üzerine konuşmadıkları için şimdi onu çağırtmıştı kendi kişisel çalışma odasına.
Birkaç dakika sonra Jongho odaya girdi. Saygı ile Seonghwa'nın önünde eğildikten sonra direkt konuya girdi. Sanki haberci çağırmasa Jongho zaten gelecekmiş gibiydi, telaşlı bir hali vardı.
"Neredesin Jongho?"
"Saray güvenlik odasındaydım efendim."
"Ne işin var orada? Bir sorun mu var yoksa?"
"Ben de tam bunu size söylemek için gelecektim." Saray güvenlik odası, sarayın güvenliğinden sorumlu tutulan kişilerin bulunduğu yerdi. Genellikle bekçiler ve güvenlik hizmetinde bulunan kişiler orada kalırdı. Bu yüzden Jongho'nun söylediği Seonghwa'nın dikkatini çekmişti.
Jongho biraz daha yaklaştı. Koşarak geldiğinden olsa gerek nefes nefese kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heavenly Omega | Seongjoong
FanfictionPark Seonghwa genç, asil bir klan lideriydi. Kim Hongjoong ise toplumdan uzak, biraz farklı bir betaydı. Tabii klanına bildirdiği üzere. . . "Herkes yalan söyler, sadece bazılarınınki bembeyazken bazılarınınki karanlıktır, hem de çok karanlık." . . ...