YYıl 1990
Kış ayıydı. Ankara'nın küçük bir mahallesinde ahşap evlerin arasında bir telaş vardı. İhsan Bey, eşi Nimet Hanım ile birlikte memleketlerini bırakıp bu mahalleye taşınıyorlardı. Her kesimden insan vardı bu eski evlerin arasında. Türkiye coğrafyasını en iyi şekilde yansıtıyordu. İhsan Bey de bir ucundan hayata tutunmak ve oğlunun geleceğini garantilemek için gelmişti bu şehre. Ne demişler, boğulacaksan büyük denizde boğulacaksın. Denizsiz şehirde boğulmaya geldiklerinden bir haberlerdi. Üç yaşına yeni giren Cem, babasına gözlerini dikmiş onun her adımını hafızasına kazıyordu. Nimet hanım ise yabancısı olduğu bu şehre nasıl alışacağının endişesi içindeydi. Zamanın onlara ne acılar yaşatacağını bilse, o deniz kokan şehirden bu çorak topraklara gelir miydi? Sanki ona soran olmuştu. İhsan Bey hazırlan gidiyoruz, dedi ve buralara kadar geldiler. O anı hatırlayınca içi bir tuhaf oldu Nimet'in.
"Nimet ben geldim." Dedi İhsan eski ve kalabalık evlerinin kapısından içeri girerken.
"Hoş geldin. Cem nerede?" dedi Nimet kocasının elinden poşetleri alırken.
"Kapının önünde, bırak biraz daha oynasın. Alırsın birazdan." Dedi ve kadının yüzüne bile bakmadan içeri geçti. Nimet alışmıştı onun bu sevgisiz hallerine. Umursamıyordu artık. İkisi de birbirlerini sevmeden evlenmişlerdi. Nimet için severek evlenmek namussuzluktu zaten. Öyle görmüştü, öğrenmişti annesinden. İhsan iyi adamdı. Evine bağlı, içkisi kumarı yoktu, hali vakti de yerindeydi. Ailesi biraz aç gözlü ve sorumsuzdu ama İhsan iyi adamdı. Aç değildi açıkta değildi. Ama ruhu. İşte o açlıktan ölmek üzereydi. Sevgisizliği hissetmek ve onu koşulsuz kabullenmek...
Nimet'in atalarından öğrendiği tüm tabular, ailesini bir çıkmaza sürükleyecekti. Özelliklede tüm sevgisini verdiği oğlu Cem en acı şekilde ödeyecek ve ödetecekti.
"Nimet gel! Bir şey konuşacağım seninle." Dedi İhsan. Nimet anlamıştı bir tuhaflık olduğunu
"Geldim geldim." Dedi Nimet Cem'i kolundan çekiştirirken.
"Hazırlan haftaya Ankara'ya taşınıyoruz." Dedi İhsan Cem'i kucağına alırken.
"Ne taşınması İhsan. O nereden çıktı şimdi?" Dedi Nimet.
"Ne yapacaksın nedenini? Gidiyoruz diyorum işte. Orada daha rahat çalışırım. Abimlerden uzakta daha mutlu oluruz. Bıktım bunlardan. Payıma düşeni satıp Ankara'dan bir ev alacam. Oğlan da daha iyi okullarda okur. Sen hazırlığını yap hanım, haftaya gidiyoruz." Demişti İhsan.
Nimet sorularının cevapsız kalmasına alışıktı. Haftalar önce Ankara'ya taşınmadan alamadığı cevabı yeni evinin kapısından girerken de alamayacaktı. Tek umudu oğlu Cem idi. Üç yaşındaki bu küçük çocuk İhsan'ın veremediği sevgiyi, saygıyı ona verecekti. Aslan oğluydu onun. O gün Ankara yolunda arabanın içinde giderken içindeki korku daha da arttı. Yeni evinin kapısına geldiğinde ise o koca konak umut vermişti ona. Cem'in elinden tutup indi ve yeni hayatının kapısını araladı. Evin yerleşmesi ile uğraşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı bile.
"Hoş geldiniz." Dedi bir ses uzaktan. Nimet elindeki çalı süpürgesini bırakıp sesin geldiği yere döndü. Kadın elinde bir tepsi ile Nimet'e yaklaşıyordu. Onun aksine daha bakımlı ve iyi giyimliydi. Nimet önce hamallara yardım eden İhsan'a bakıp icazet aldı. İhsan başıyla onay verince kadına doğru yürüdü. Cem de annesinin peşinden gitti. Oldum olası onu yalnız bırakmazdı.
"Hoş bulduk." dedi Nimet
"Ben Serpil yan evde oturuyorum. Elin bir iş tutmaz bugün. Börek yaptım size." Dedi kadın gülümseyerek. Yanındaki sıska esmer oğlan da Cem'in dikkatini çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZ-Kardeş
ChickLitHayat tüm beklentileri karşılayabilir, eğer siz kendinize güvenirseniz. Her şey sizsiniz ve sizin eliniz ışığın tek var oluş kaynağı. Güvenin. Kendinize ve başarabileceklerinize güvenin. Sizi görmezden gelmelerine müsaade edin ki, kendilerini görünü...