Yıl 1996
'Öykü'
Ölüm bedenin oksijeni son kez öptüğü andır. Kimisi için bir son, kimisi için kurtuluş. Sonrası muamma olan ve hep muamma olarak kalacak en büyük sır perdesinin başlangıcı. Biz insanoğlunun ise en büyük merakı. İnanmak ya da inanmamak.
Her toplum, her din, kendine göre ama özü hep aynı olan cennet tasvirleri yapar. İlk kez babam öldüğünde duymuştum. O artık cennetin kapısındaydı. Etrafında olup biteni anlamaya çalışan o küçük kız çocuğu acının tarifini bilmeden acı çekmeye hazırlanmıştı. Bir baba ölürse gölgesi çocuklarının üzerinde kalırmış. Gölgen nerede baba?
Cem'in gözlerinde gördüğüm öfke ona muhtaç olduğum o yıllara götürdü beni. Beş yaşında, saklanacak kuytu köşeler aramadığım o yıllara. Elimde bezden bir bebek ile camın önünde okuldan dönen çocukları izleyen küçük bir ben. Üzerimde annemin ördüğü mavi boğazlı kazak. Sobanın sesi kulaklarımda. Her gün yaptığım gibi Cem'i bekliyorum. Ona dair hatırladığım en mutlu anlar. Ama nereden bilebilirdim ki sonrasındaki cehennemi? Bedenimdeki üstü örtülü yaralar ruhuma sıçradığında korkudan titreyen sesimi duyacak kimsem olmayacağını bilseydim, yine de sarılır mıydım ona? Biliyorum. Her ne olursa olsun o Öykü, yine sarılırdı ona. Kuşku duymadan tüm kalbiyle güvenerek. Canı defalarca yanarken yaptığı gibi.
Cem sevgi doluydu o yıllarda. Dokuz yaşındaki bu çocuk kardeşini her şeyden korurdu. Elimden tuttuğu hatta sarıldığı zamanlardı. Gece bana masal anlatan ve uyuyana kadar bekleyen tek güvencemdi. Kâbus gördüğümde ise tek sığınağım olurdu. Ruhumdaki kabusların mimarı, beni o zamanlar rüyamdaki canavarlardan korurdu. Saçımı okşardı. Babamın kendisine yapmasını istediği her şeyi o küçük kardeşine yapardı. Annemle babam geçim derdi ile boğuşurken arkada bıraktıkları çocuklarının sevgiye muhtaç olduğunu hiçbir zaman görmediler. Özellikle annem. Cem şanslıydı, ama ben... Annem benim çığlıklarımı hiç duymadı. Varsa yoksa oğlu. Ancak Nimet Hanım'ın bilmediği bir gerçek vardı. Erkek adam diye her şeyi ona hakmış gibi büyüttüğü oğlu, başkalarının celladı olacaktı. Hem de kendi bedeninde büyüttüğü, sütüyle beslediği kuzusunun celladı.
İçindeki tüm şefkat annesinin tabuları altında ezilerek ezmeyi öğrenen, genç bir adam yetişmek üzereydi. Annem hiç anlamadı anlatmaya çalıştıklarımı. Onun doğruları bizim hayatımızı şekillendirecekti. Ama o zamanlar oyun arkadaşımı, hayranlıkla baktığım abimi kaybetmemiştim. O yıllar benimdi. Abim ile benim.
"Anne abim geliyor." Dedim elimdeki bebeği yere fırlatarak ve kapıya doğru koşmaya başladım.
"Dur kız düşeceksin." Diye bağırıyordu annem arkamdan. Peşimden geldiğini tahta zeminde tıkırdayan terlik sesinden anlamıştım. Koşarak kapıyı açtım. Abim yanındaki Semih abi ile yolun karşısından bize doğru yürüyordu. Annemden ve abimden tembihliydim. Kapının dışına çıkmak yoktu. Hayatımda ilk tanıştığım yasak buydu. "Tek başına yolun karşısına geçemezsin". Haklılardı.
Haftalar öncesinde yine bir okul dönüşünde, abim yolun karşısındayken kapıyı açıp ona doğru koşmuştum. Cem'in o anki korkusunu çok net hatırlıyorum. Beni gelen arabanın önünden almak için hızla koşmuş ve annemin çığlıkları arasında yere kapaklanmıştık. O gün önce sarılma ve ağlaşma, sonra terlik ve bağırma ile bitmişti. Annem en iyi bildiği şeyi yapıp bir daha öyle pervasızca yola atlamayayım diye terlikle dövmüştü beni. Bir yandan da ağlamıştı korkudan. Onun elinden abim almıştı beni. Ama bu seferde onun bağırması ile korkudan kabuğuma çekilmiştim. Sesi hala kulağımda. Camın önündeki sedirde otururken önüme geçmiş sinirle işaret parmağını sallayarak konuşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZ-Kardeş
Genç Kız EdebiyatıHayat tüm beklentileri karşılayabilir, eğer siz kendinize güvenirseniz. Her şey sizsiniz ve sizin eliniz ışığın tek var oluş kaynağı. Güvenin. Kendinize ve başarabileceklerinize güvenin. Sizi görmezden gelmelerine müsaade edin ki, kendilerini görünü...