Bölüm 6: Fısıltıların Elleri

78 4 0
                                    

Yıl 1998

'Cem'
Kırmızı bir örtü vardı mahallenin tam ortasında. Ağlayan bir annenin feryadı kapladı tüm sokağı. Koşuşturan insanlar ve kollarımın arasında titreyen bir Öykü. Gözlerini daha fazlasını görmesin diye kapatırken, başını yasladığım göğsümde hafif bir ıslaklık hissettim. Beni donup kaldığım yerde harekete geçiren kardeşim, kollarımın arasında ağlıyordu. Daha sıkı sarıldım ona. Gözlerimizin önünde bir cinayet işlenmişti. Özellikle de Öykü çok fazlasına şahit olmuştu. Paylaşılamayan ne idi? Bir insanın ölmesini gerektirecek ne yaşanmış olabilirdi? İnsan kendi canından olana nasıl saldırırdı? O zamanlar düşündüğüm milyonlarca soru ve aklımın anlamlandıramadığı kavramlar vardı. Büyüdükçe tüm kavramlar ve davranışlar Remzi'yi haklı çıkaracaktı ama, o an Öykü'yü sarmalarken gördüklerimi haklı kılacak bir neden bulamamıştım.

Titreyen kardeşimi kendimden biraz uzaklaştırıp dağılan saçlarını ellerimle arkaya doğru ittim. Yerde yatan Reyhan Abla ilişti gözüme. Öykü'nün gözlerinde belirdi bir anda gelecek. Biz de böyle olursak, ben de Dünya'da herkesten çok sevdiğim kardeşimi öldürürsem. Korku bedenimi kaplamıştı.

"Cem!" diye bir ses yükseldi. Öykü'nün kan gölünü görmemesi için çabalarken başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Seslenen Süheyla Abla idi.

"Kardeşini alıp eve gidin hemen annen sizi bekliyor. Semih siz de, hadi çocuklar." Dediğinde Öykü'nün elinden tutup hızlı adımlara evin olduğu sokağa girdim.

Birinin ölümüne tanık olmak ağırdı. Kan. Her yer kan olmuştu. Kırmızı hiç bu kadar mide bulandırıcı olmamıştı.

"Oğlum!" diye haykırdı annem yanına geldiğimizde. Sıkıca sarıldı ikimize ve sonra fark etti Öykü'nün korkmuş yüzünü.

"Kızım iyi misin?" dediğinde ses gelmemişti.

"Öykü?" dedim onunla aynı boya geldiğimde. Yüzü bembeyazdı. Benden daha çok şeye tanık olmuştu.

"Anne Reyhan Abla- "dediğimde annem cümlemi yarıda kesmişti.

"Biliyorum. Al kardeşini içeri gir ben hemen geleceğim. Kardeşinin yanından ayrılma." Dediğinde titreyen Öykü'yü elinden tutup içeri girmiştim. Annem bir süre sonra peşimizden gelip Öykü'nün üzerini değiştirmek için yukarı çıkmıştı. Geri geldiğinde kollarımın arasında hareketsiz bir şekilde duran Öykü'yü banyoya götürmek üzere yanımdan aldı.

Annemin sesini duyana kadar mahalledeki siren seslerini dinliyordum. Mahalleli sokaklarda koşuşturuyordu.

"Cem al kardeşini yanından ayrılma çok korkmuş. Ben Serpil teyzenizle cenaze evine gidiyim." Dedi hırkasını alırken ve sonra Öykü'nün yanına yaklaştı. Camın önündeki sedirde sessizce yanımda oturan kızın dizlerine ellerini koydu.

"İyi misin kızım?"

"Evet anne iyiyim. Uykum var biraz."

"Tamam sen şimdi abinle uyu burada ben hemen geleceğim. Olur mu?"

"Tamam." Dedi Öykü bitkin sesiyle ve başını yavaşça dizlerime koydu. Yorgundu. Bedensel bir yorgunluk olmadığı açıktı. Ruhu yorulmuştu bu gece. Hem de hiç olmadığı kadar yorgun.

Ölümün ne olduğunu o sokakta öğrenmişti. Ben ve annem, babamın ölümünü ona açıklarken bu kadar başarılı olamamıştık. Bu şekilde öğrenmesini de hiç istememiştik. Kim ister ki? Bana bile ağır gelen o görüntü yedi yaşındaki küçük bir kızda neler hissettirmiştir kim bilir?

"Abi Reyhan Abla neden öldü?"

"Bilmiyorum ufaklık ama düşünme artık uyumaya çalış." Dedim saçlarını okşarken. Öykü'ye açıklayamayacak kadar yorgundum. Ne diyebilirdim ki? Remzi namusunu temizledi desem mahallede yükselen sesler gibi, beni anlayabilecek miydi? On bir yaşındaki ben bile kurduğum cümlenin ne anlama geldiğini o zamanlar bilmezken ona anlatmak zaman kaybı olacaktı. Zamanla mahallelinin tüm düşüncelerini benimseyecek olan ben, ahaliye o yaşlarda hak vermiyordum. Saf ve günahsız olduğum o yıllarda tek korkum Remzi'ye dönüşmekti. Ve hayat beni korkularımla baş başa bırakacaktı.

KIZ-KardeşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin