"Su, acelen yoksa şunu bodrum kattaki malzeme odasına bırakır mısın kızım? Benim biraz acelem var.""Tabii ki bırakırım hocam."
Eğer öğretmeniniz çekilmezse coğrafya iki katı kadar işkence oluyor. Neyse ki en azından bu konuda şanslıyım. Çantamı toparlayıp Azra'ya döndüm.
"Benim acelem var, seninle bırakamayacağım. Sorun olmaz değil mi?"
"Hayır, sorun değil. Git sen. Benim de evde çok işim var zaten, direkt eve geçeceğim. Şunu bırakayım önce. Ah, daha fazla oyalamayayım seni. Yarın görüşürüz."
Çantamı sırtıma takıp maketi aldım. Dikkatli adımlarla merdivenden indim. Aklıma geçen gün babamla yaptığımız konuşma geldi. Okulumu değiştirmem için... önce bir ton zırva atmıştı ortaya, sonra da müdürle konuştuğunu ama şimdilik boş bir kontenjan bulunmadığını söylemişti... Ona inanmalı mıyım? Ateş de bana ters ters bakmak, arkadaşlarını üzerime salmakla yetinmişti şimdilik. Sıkıntı içimi sararken odaya girip maketi yerine bıraktım. Kapıya yönelip bir an önce bu lanet yerden çıkmak için kolu çevirdim. Bir dakika!
Bu kapı açıktı. Hayır! Kapı kolunu kendime doğru hiddetle çektim. Lütfen, lütfen, lütfen...
"Kimse yok mu? Hey! Kilitli kaldım! Senin işin değil mi? Aptal değilim ben. Ama şunu unutma! Gitmeyeceğim, senin kafandaki kurguladığın kişi değilim ben! Unut bunu! Ben hiç kimse değilim! Umurumda değilsin! Çok mu zor geliyor, inanamıyorsun sanırım. Bu okula da meraklı değilim. Ama gitmeyeceğim!"
Kapıya biri bir kere vurdu. Sonra adım sesleri geldi.
"Hayır! Bunu yapamazsın!"
Üç vuruşluk bir alkış sesi geldi. Sonra da hiçbir şey duymadım... ah hadi ama. Çıkış için etrafa bakındım. Neden bu pencere bozuntuları bu kadadar küçük! Tekrar tüm öfkemle kapıya yöneldim. Kenardaki minik kağıt parçası dikkatimi çekti. Üstündeki nota dikkatimi verdim.
Anahtar odanın içinde bir yerde, ne kadar erken aramaya başlarsan o kadar erken bulursun... Unutma kaçak kız her zaman çıkmaz sokaklarından çıkış anahtarın sen olacaksın...
Bu neydi şimdi. Hah, ciddi olamazsın.
"Gerçekten bu saçma oyunu mu oynayacağız! Anahtar, ben ve telefonum olacak Ateş Zorlu!"
Hiddetle bağırdım. Beni duyacak sanki. Çantama yönelip telefonuma uzandım. Hey! Hayır, hayır! Ne ara telefonumu çaldın? Tüm öfkemle bir kez daha bağırdım.
"Seni geberteceğim pislik! Sonun ben olacağım. Her zerren benden özür dileyecek. Gerekirse yalvaracaksın... Ne zaman, nasıl olur bilmiyorum ama olacak!"Öfkeyle kapıya tekme attım.
"Lanet olsun!"
Odanın etrafına bakındım. Nasıl bulabilirim ki! Minik pencerelerden dışarıya baktım. Kahretsin!
"Kimse yok mu?"
Yok! Pekala. Başarabilirim. Etrafa bakınmaya başladım. Ne yapıyorum ben? Biri lütfen şaka desin. Ah demesin, tek başımayken pek hoş olmayacaktır.
Uzun bir süre geçti ama ben hala hiçbir şey bulamadım. Sinirden gözlerim dolmuştu. Duvarın kenarına çöküp kendimi duvara yasladım. Ağlama... kahretsin! Bacaklarımı kendime doğru çekip kendime sıkıca sarıldım. Kendi kendime fısıldadım.
"Ne istiyorsun benden? Lanet olsun! Herkes, her şey... Ne istiyorlar? Kimim ki ben?"
Babam yüzünden mi yoksa... Olabilir mi? Öğreneceğim, her şeyi... çok yoruldum. Kafamı arkamdaki duvara yaslayıp derin bir nefes aldım, gözlerimi kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE SU
ChickLit"Pekala biri seni böyle sıkıştırsa ne yaparsın mesela?" Beni tekrardan sıkıca çekip duvar ve kendisi arasında iyice sıkıştırdı. Bacakları bacaklarımı engellerken ellerimi de tutup duvara yasladı. Onu baştan çıkarmak istercesine fısıldadım. Yüzüne ya...