29. Bölüm

163 17 1
                                    

Su'nun dilinden:
Gülümseyerek gözlerimi araladım. Onu görmemle anlık bir şok geçirdim. Gözümü kapatıp tekrar açtım. Karşımda duruyordu. Burun burunaydık. Ah çok tatlı uyuyor. Bir dakika. Ah hayır. Ne oldu dün? Başım fena ağrıyor. Olanları parça parça hatırlamaya başladım. Uf kafam çok bulanık. Sakin ol. Nefes al. Yavaşça ondan uzaklaştım. Üzerime baktım. Tamam üzerimde kıyafetler var. Ama dün bunlar yoktu. Düşün, düşün. Hatırla! Yavaşça dün olanlar aklıma süzüldü. Tamam parçalar birleşmek üzere hadi düşün kızım. Kötü bir şey olmamıştır. Değil mi? Hayır. Olmamıştır. O öyle bir şey yapacak bir insan değil. Saçmalama! Düşünmeden edemiyorum. Yanımda hissettiğim hareketlilikle ona döndüm. Ne olduğunu çözmeye çalışırcasına bana bakıyordu.
"Günaydın."
"Günaydın."
"Sevgilim iyi misin?"
"Ah, evet."
Gülümsedim. İyi miyim? Hayır. Nasıl soracağım? Bilmiyorum.
"Pekâlâ."
Elimi acıyla başıma götürdüm. Gelen mide bulantımla aniden yerimden fırladım ve lavaboya koştum soğuk zemine oturup klozetin içine kusmaya başladım. Kapıda onun endişeli bakışlarla beni izlediğini fark edince elimle gitmesi işaretini verdim. Kaşlarını çatıp gitti. Nefes alıp kusmaya devam ettim. Neden bu kadar çok şey yedim ki? Nefes almaya çalıştım. Gitmesinin ardından yaklaşık otuz saniye kadar geçtikten sonra elinde peçete ve suyla lavaboya gelip hızla yanıma oturdu. Elimle tekrar gitmesi için işaret yatım ama umursamadı. İğrenç bir görüntü.
"Su! Senden iğrenmiyorum. Aptal aptal düşünmeyi kes. Yardım edeceğim. Hastaneye gitmek ister misin?"
Kafamı geriye yasladım. Tekrar öğürsem de artık sudan başka bir şey kusmayacak hale geldim. Peçeteyle ağzımı sildi. Sırtımı ona yasladım, bana içmem için kapağını açıp su uzattı.
"İçmeyeceğim. Tekrar kusmak istemiyorum."
Nefesini bıkkınca bırakıp su şişesini kapattı. Kafasını eğip yüzüme baktı. Yanından temiz bir peçete alıp alnımdaki teri sildi. Gözlerimi kapadım.
"Hastaneye gitmemiz gerekiyor mu?"
İşaret parmağımı dudaklarının üzerine kodum.
"Şşt. Sadece sana ihtiyacım var."
Gözlerimi tekrar kapattım. Ellerini belime dolayıp arkamdan bana sarıldı. Tamamen ona yaslanıp huzurla kokusunu içme çektim. Rüyada mıyım? Lütfen. Uyanmak istemiyorum. İçimden bir his gözlerimin açılacağı rüyamın biteceği ve tekrar başka bir yerde uyanacağımı söylüyordu. Rüya bitecek gerçeklere geri döneceğimi söylüyordu. Lütfen bitmesin. Lütfen. Bu kadar iyi gidemez değil mi hayatım? Benim hayatım sensin sevgilim. Nerden geliyor bu aptal, huzursuz, duygusal, kötümser his? Ona daha da sokuldum. Huzurla derin bir nefes aldım. Sanırım şu an en çok ihtiyacım olan şeyi bulmuştum. O, sadece o, kokusu, bana sarılan kolları. Kollarının içinde kalan minicik de bir ben vardım. Acaba o ne düşünüyor benim hakkımda? Benim onu sevdiğim kadar seviyor mu? Ya sevmiyorsa ve benim sevgim bunu görmemi engellediyse? Ama olamaz. Çünkü dünden hatırladıklarımın büyük çoğunluğu ben ve aptallıklarımdı. İnsan bir insanı sevmiyorsa neden uğraşır ki bu kadar şeyle? Bilemiyorum. Birbirimiz için hayatımızı tehlikelere soktuk defalarca. Bu da mı yalan? Neden yapsın ki? Ödeşmek gibi bir şey olabilir mi? Olamaz. Aklımdaki bu soru işaretlerine bir cevap bulmam gerekiyor. Ama şu an bekleyebilir. Huzursuzca kıpırdanıp kollarının arasında rahat bir konum aldım. Midem artık hafif bulanıyordu. Baş ağrım halen yok sayılamayacak kadar fazlaydı. Bu anı bozmaya niyetim yok. Yaklaşık bir on dakika sonra hareketlendiğini fark ettim. Elindeki saatle baktı.
"Sevgilim hadi kalkalım."
Önce kendisi kalktı sonra belimden ve kolumdan destek verip benim kalkmama yardımcı oldu. Musluğun önünde durduk, aynaya baktım, rezalet haldeydim. Musluğu açıp elindeki suyla yüzümü yıkadı. Elini kurutup etrafa bakındı. Kenarda, yere ne zaman düşürdüğümü hatırlamadığım tokamı aldı; saçımı topladı. Tekrar musluktan soğuk suyu açtı. Elimle durması gerektiğini belirten bir işaret yaptım.
"Elimi yüzümü kendi başıma yıkayabilirim."
"Dünkü gibi havuzda yıkayacaksan, kalsın."
Ters bir bakış attım.
"Tabi ki de hayır, dün bilincim tam olarak yerinde değildi. Bugün yerinde."
Kabul edercesine geri çekildi. Elimi yüzümü iyice soğuk suyla yıkadım. Musluğu kapadım. Havluya uzanırken sanırım yerdeki suya basınca ayağım kaydı. Belime dolanan iki kol, yüzüme çok yakın bir yüz, gülmemek için ısırılan bir alt dudak, ben demiştim ne oldu bakışı...
"Alakası yok. Ben yüzümü yıkadım. Yer ıslak olduğu için kaydım, sen olsan sen de kayardın."
"Ya da yeri ıslatmazdım."
Dudaklarımı büzüp gözlerimi kısıp ona alaycı bir bakış attım. Hığh her şeyi de bil zaten. Çokbilmiş! Birden eğilip dudağıma öpücük bıraktı, geri çekildi. Şaşkın ifademle ona bakakaldım. Kahkaha atmaya başladı, belimden doğrulttu, karşısında dik durdum.
"Neden gülüyorsun?"
"Hiç. Az önceki halin çok komikti."
"Benimle dalga mı geçiyorsun? Hoşuna falan mı gidiyor? Nasıl bir ruh hastasısın?"
Sinirle söylenerek banyodan çıkmaya çalıştım. Birden beni kolumdan çekince ona doğru dönerken dengemi kaybettim. Kayınca bu sefer üzerine düştüm. İkimiz de yere düşerken ona zarar gelmesinden korkarak elimi kafasının arkasına koydum. Acımasına rağmen elimi çekmedim. Burun burunaydık.
"Canın acıdı mı?"
"Bu soruyu sana ben sormalıyım. Üzerine düşen benim."
"Acımadı. Senin?"
"Tabi ki de hayır. İyiyim."
Yüzüme hücum eden sıcaklığa lanet okurken nefes almaya çalıştım. Nefes alamıyorum. Saçmalama aptal nefes al, nefes al. Birden aklıma dün olanlar geldi, sabah düşündüklerim tekrar beynime süzülmeye başladı. Hayır, hayır, hayır... Ona mı sormalıyım? Sormam. Nedenmiş? Bilmiyorum.
"Kafanı biraz kaldırabilir misin? Elimi çekeceğim."
"Böyle iyi."
"Saçmalama."
"Dün öyle demiyordun ama?"
"Ne? Nasıl? Ne diyordum?"
Şaşkınca sordu.
"Hatırlamıyor musun?"
"Neyi? Hayır!"
Kalbim hızla atarken yüzüm çoktan domatese dönmüştü. Panik ve diğer garip his içimde dolanıyordu.
"Pekâlâ. Unutman belki de daha iyidir."
"Hayır, tabi ki de alkolden kaynaklı. Yani hatırlatabilirsin."
"Neden böyle bir şey yapayım?"
"Neden yapmayasın? Y-yani yamalısın."
Kekelemeye de başladım. Hiç iyi değil. Kalbim çok mu hızlı atıyor yoksa atmıyor mu anlayamıyorum. Aptal! kahretsin! Ne ima ediyor? Gözlerim dolmaya başlıyor. Ağlama. Nefes al. Nefes al! Aptal nefes al. Geri çekilirken belimi tutup beni engelledi. Nefes alamıyorum. Gözlerini gözlerime kilitlemişti. Bir dakika! Isırılan ve tutulan dudaklar. Kaşlarımı çattım.
"Seni adi pislik!"
Kahkaha atmaya başladı. Rahatlarken içime kaçamak bir nefes aldım. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye devam ettim.
"Ahmak! Benimle dalga geçiyordun değil mi? Kalbim duracaktı!"
Sinirle çekilmeye çalıştım ama yine bana engel oldu.
"Çekil yoksa seni geberteceğim. Çok mu hoşuna gidiyor bir domatesle dalga geçmek? Ha!"
"Kızarınca daha çekici görünüyorsun. Gerçi kızarmamışken de bir harikasın ya neyse."
Sıcaklık tekrar yüzüme, özellikle yanaklarıma hücum etmeye başladı. Nereden geldiği belirsiz utanç dalgası ve adi sıcaklık tüm bedenime yayılmaya başladı.
"Pislik! Yine yapıyorsun."
"Yalan değil."
Derin derin gözlerime baktı, gözleri dudaklarıma kaydı. Boşluğunu fırsat bildim. Sinsice dudaklarımı yaladım. Bana yaklaşırken birden geri çekildim, ayağa kalktım. Kahkaha atmaya başladım.
"Ya! Nasılmış?"
Kahkaha atarak arkamdan odaya girdi. Bana doğru yürüyünce ne yaptığını anlamasam da refleks olarak geriledim.
"Ne nasılmış?"
Yok gibi çıkan kısık sesimle konuştum. Hala bana doğru gizemli bakışlarla yürüyordu.
"Kandırılmak ve alay etmek."
Beni duvarla kendisi arasında bırakıp üstüme doğru eğildi. Gözlerinin içine bakarken dudaklarıma yapıştı. Kısa bir süre sonra geri çekildi.
"Bilmem. Ben kandırılmam. İstediğimi alırım senin gibi değilim."
"Neyim varmış benim? İstediklerime sahip olmadığımı ya da olamayacağımı da nereden çıkardın?"
Ona bu sefer ben yaklaştım. Boyum kısa olduğundan ve biraz da sinirimden tişörtün üst yakasından çekip kendi yüz hizama getirdim onu. Gözlerimi kısıp az sinsi bir tonla konuştum.
"İstediklerime zaten sahibim."
Tek kaşımı kaldırıp ona bakarken yakasını bıraktım.
Çekilecekken ellerini duvara yaslayıp beni sıkıştırdı, üzerime doğru daha da eğildi.
"Biliyor musun? Vazgeçtim. Sinirliyken daha da çekicisin. Sonra utangaç ve domates halin geliyor."
Kaşlarımı çatıp sinirle nefes aldım. Oyun oynuyor benimle.
"Oyun bitti mi? Hadi çekil. Bugün yapılacak birçok şey olmalı."
"Evet, tabi. Mesela öncesinde bavulunu toplamak ve sonrasında evine gitmek."
"Buna sen mi karar veriyorsun?"
"Evet."
"Hayır. Reşit değilim ya hani ben. Ki olsam bile karar bende olur."
"Emin misin?"
Bana daha da yaklaştı. Etkilenmemiş gibi yapmaya çalışıp kendimi zorlayarak gülümsedim ve duvara yaslandım.
"Şüphen olmasın."
"Tabi ki şüphem yok. Ah neyse senle tartışmayacağım gerektiğinde ve vakti geldiğinde görürsün. Elbette senin özgürlüğünü durduk yere aptal bahanelerle elinden almaya çalışacak kadar aciz, aptal ve acınası değilim ama şu anki gibi gerekli bir durumda dediklerime uyman gerekir."
"Zamanı gelirse, görürüz."
"Tamam o zaman sorun yok. Bavulunu tek başına toplayabilirsin değil mi?"
"Zamanın geldiğini de nereden çıkardın?"
"Bebeğim lütfen. Yeter artık. Sabrım tükeniyor, kalplerimiz kırılacak, boşuna tartışacağız. Senin için kötü bir şey istemiyorum."
Gözlerime baktı. Gerçekten zorluk istemediğini belli eden, kötü niyetsiz, samimi bir bakıştı bu. Ve işte. Olmazsa olmazımız zihin bulandırıcı, akıl karıştırıcı, şerefsiz koku. Doğru karar ver. Yapabilirsin kızım. Hadi göreyim seni. Ah, Azra ve Özge'yi özledim. Sırası mı şimdi? Düşün. Tamam haklı olabilir. Tehlikeli burası. Ve yeterince aksiyona şahit oldum. Daha fazlasına gerek yok ki zaten bundan daha fazla ne olabilir ki? Ölmem dışında. Daha da bir şey olamaz sanırım. Artık biraz sakinliğe ihtiyacım var ve bunu güvenli evimde bulabilirim.
"Haklısın. Annemleri arayacağım. Yardıma ihtiyacım da yok sayılır. Sen odana git ve kendi eşyalarını toparla. Buradan sensiz gitmeyeceğim ve ben de bu konuda itiraz kabul etmeyeceğim. Sana haber veririm."
"Tamam sevgilim. Sadece biraz acele et yeter. Seni seviyorum."

ATEŞ VE SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin