18. Bölüm

249 22 5
                                    

"Bak şşt geçti. Dayan biraz."

"Lütfen dayanamıyorum."

Titrerken bana iyice sokulmuştu. Kafamı eğmemle suya karışan kanı gördüm. Hemen Su'yu geri çektim. Siktir! Bu ne şimdi? Hızla musluğu kapatıp banyodan çıktım ve onun odasına gidip onu, yatağının üzerine bıraktım. Koşar adımlarla odama gittim ve üstümü değiştirip başka bir tişört ve pijama da Su'ya çıkarttım. Odaya geldiğimde tişörtünün üstü kan olmuştu. Hemen telefonumla doktoru aradım ama şu telefonunu açmıyordu. Sinirle telefonu kenara bırakıp yatağın başına oturdum. Tişörtünü kaldırmamla sarılı belindeki yarayı gördüm. Bu ne lan? Çıldıracağım! Lan, bu doktor benim elime düşmeyecek mi? Ah bittin sen, aç lan şu telefonu. Bu sefer yapacak bir şeyim olmadığı için Mert'i aradım.

"Alo."

"Efendim."

"Şu doktor telefonları açmıyor. Ya sen bul onu ya da ben bulursam çok kötü olacak."

"Hayırdır, ne oldu bu saatte? Lan! Sana mı bir şey oldu yoksa?"

"Hayır ben iyiyim."

Ama onu böyle görmeye devam edersem iyi olamayacağım.

"Kime istiyorsun o zaman doktoru?"

"Sonra. Şu an acil evime doktor lazım."

Arkadan Su acıyla bir şeyler sayıklayınca telefonu Mert'in yüzüne kapattım. Tekrar onun başucuna geçtim. Yarası çok kötü görünüyordu, ki bu sargı bezinin üzerinden görünen. Hemen ilk yardım çantasını getirdim, gerekli malzemeleri çıkartırken o ellerini sıkıp yatağa bastırıyor kafasını geriye yaslayıp nefes almaya çalışıyordu. Benim yüzümden, babası yüzünden, bilmedikleri yüzünden... Neler yaşadı? Ki benim de bilmediğim çok fazla şey var. Ama şu ana kadar bedel ödeyen o olmuştu. Olmamalı. O acı çektikçe benim de içim acıyordu. Neden böyle oluyor? Hassiktir sus! Yaranın üzerini açınca yüzümü buruşturdum. Ne ara oldu lan bu? Tentürdiyodu pamuğa döktüm. Önce şu yarayı temizleyelim. Pamuğu yarasına değdirmemle acıyla bağırdı.

"Canım yanıyor!"

Pamuğu bırakıp elimi alnından geriye doğru hareket ettirip başını okşadım ve onu yatıştırmaya çalıştım.

"Ağlama."

Söyleyebildiğim tek şey... O ağladıkça gözünden süzülen yaşlar benim içime bıçak gibi saplanıyordu. Canını yakmadan yarayı temizlemek için verdiğim uzun savaş, kapının çalmasıyla sonlandı. Doktor geldikten sonra yarayı temizledi. Tabi bu, kızın canından can aldı. Ben elini tutarken o farkında olmadan acısını benim elimden çıkarıyordu. Keşke acısını azaltsa. Bunun bin beterine de razıyım. Temizledikten sonra ilaç filan sürdü sonra dikişe başlamasıyla bu sefer tam manasıyla çığlığı bastı Su.

"Şşt tamam sakin ol. Yok bir şey, az kaldı."

"İstemiyorum lütfen."

Kahretsin! Yine ağlıyor. Doktora sinirle bağırdım "Hızlı ol." Tekrar Su'ya döndüm.

"Bitmek üzere. Nefes al."

"Alamıyorum."

Doktor dikişi bitirince merhem sürecekken onu durdurdum. Canını acımaya devam ederse elimde kalacak çünkü. İlaçlarını verdikten sonra dinlenmesini söyledi. Yarın daha iyi olurmuş ve kendine gelirmiş. Eğer gelmezse ben bu adamı kendinden geçireceğim de haberi yok. Doktor gidince odamdan ona kuru kıyafetler getirdim. Su'yu doğrultup tişörtünü verdim ve arkamı döndüm. Giyinince de zor olsa da belinin yara olmayan kısmından tutup destekleyerek güç bela onu ayağa kaldırdım ve pijamasını eline verip gözlerimi kapatarak kafamı diğer tarafa çevirdim. Kafasını gövdeme gömünce giyinip kendini uykuya bıraktığını anladım. Elim belindeyken diğer elimle de bacaklarını kavradım ve kaldırıp yatağa uzandırdım. Örtüsünü kuru olanla değiştirip üzerini örttüm. Kafasını da kuru bir havluya sardım. Daha kötü hastalanmasına göz yumamam. Sonunda işim bitince odadan sessizce çıkıp kapıyı kapattım.

ATEŞ VE SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin