24. KATRE-İ HÜZÜN

1K 119 485
                                    


" Ruhum bir gözyaşı gibi koptu ruhsuzluğun mateminden ve  lanetli bir acı kondurdu virane şehrime."

                           🔥🔥🔥

Uçsuz bucaksız bir uçurumun kenarından sarkmıştı ruhum. Ne avucunda tuttuğu küçük dalı bırakacak kadar vazgeçmişti herşeyden, ne de uçmayı öğrenecek kadar cesur.
Puslu zihnimde dolanmaya başlayan uğultular ruhumu gerçek ve hayal arasında sıkıştırmaya başlarken, gözlerime inen perdenin rengi siyahtan ibaretti. Kafamın içinde başlayan zonklama bütün bedenime zehir gibi yayılmaya başlarken bilinçsizce bir inleme döküldü dudaklarımdan.

Avuç içimdeki dokunuş puslu görüntüler arasında bilinmezlikle boğuşmaya başlarken, ruhum küçük bir kıvılcım yakarak kabusun kol gezdiği zihnimi aydınlattı.

Avucumun her bir köşesinde usulca gezen dokunuşun izleri tek tek ruhuma işlenirken,  bedenimde sinsice kendini gösteren ağrının nedenini aramaya başlayan beynim, uğursuz zamanın anılarıyla karşılaştı ve bütün düşünceler sel altında kaldı.

Beynime üşüşen soruların cevapları bedenimdeki acıyı artırırken avucumdaki dokunuşları duraksayan soğuk parmakları kavradım ve yüzümü buruşturdum.

Karanlık bir perdeyle örtünen zihnimde canlanan görüntüler, birer yıldırım gibi düşerken kalbime, göz kapaklarımı hafifçe araladım ancak ruhuma çökmüş halsizliğin ağırlığıyla tekrar karanlığa mahkum oldular. Zihnimde duyulan fısıltıyla kavradığım soğuk parmakların sahibi sızdı ruhuma.

Buğulanmış düşüncelerim zamanın bilinmezliğiyle çarpışarak Havva'nın titreyen bedenini sundu kalbime ve bir kaç ağır darbe savurdu halsiz ruhuma. Yetişemedim ancak Geçte kalmadım.

Birbirinden ayırdığım kirpiklerimle gözlerimi korkak hareketlerle aralarken, beklediğim basınçlı ışık akın etmedi göz bebeklerime. Aksine rahatsız etmeyen, kısık bir ışık aydınlatıyordu etrafı.

Sessizliğin çığlıklarının bile bastırmaya yetmediği zihnimin fısıltılarıyla netleşmeyen gözlerim usulca çarptı simsiyah gözlere. Koyu girdaplarından katı bir nefret, dinmeyen bir öfke aktı kahvelerime. Lanetlenmiş gözleri sadece nefreti ve öfkeyi taşırken, santimler uzaklıktaki sert çehresi vereceğim tepkilere dikkat kesilmişti.

Ruhumun sarktığı o uçsuz bucaksız uçurumun kanlı satırlarıydı ruhsuz bakışları.

Çehresindeki durgun bakışlarım, sıkıca sol avucuma hapsettiğim soğuk parmaklarına kaydı. Derisi soyulmuş eli ciğerlerime çektiğim havayı kısıtlarken, avucumdaki parmaklarını sıktım ve boştaki elimle ürkekçe yaralarına uzandım.

Belki yaralarına dokunmamı istemiyordu... parçalanmış eline uzanan sağ elim havada kendiliğinden duraksadı. Öfkesinin bedeli kendisine bile sıçrıyordu.

Birbirine bastırdığım dudaklarım aralanırken,
" Elinin derisi soyulmuş," diye mırıldandım ve yaralarına uzattığım elimi indirdim. Titrek sesimle kurumuş boğazım düğümlendi.
" Daha kolun iyileşmemişti..." Küçük sızıların uğradığı bedenimi doğrultmaya çalıştım ve kavradığım  parmaklarını serbest bıraktım.

Sırtımı yatak başlığına yaslayarak bakışlarımı pencereleri örten perdelere doğrulttum. Odayı aydınlatan loş ışıkla kaşlarım çatıldı. Neden perdeleri örtmüş ve ışıkları söndürmüştü?
' Çünkü rahatsız olmanı istemedi.' Kulaklarıma çarpan kısık bir sesle başımı iki yana salladım. Bu imkansızdı.

İri bedeni hareketlenirken kirpiklerimi usulca kırptım. Yakınlaşan kahve kokusu zihnimdeki karmaşayı tek bir darbeyle yok ederken, eğilen iri bedeninin sert solukları çarparak yıktı sessizliğin krallığını.

KARANLIK TUTKUNUN HAKİMİYETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin